Fatma Karahasanoğlu


         KONUDAN KONUYA

         KONUDAN KONUYA


                                    KONUDAN KONUYA

 

 

                     Kendi düşen ağlamaz. Sözüyle başlamak istedim. Aslında yazacak o kadar konu var ki, nereden başlayacağımı bilemedim.

Aklıma gelen ilk cümleyle başlayıverdim. Konu konuyu açar sözünde olduğu gibi. Mahallenin iki kapı komşusu hararetle aralarında konuşuyorlardı. Birinin kara dediğine diğeri beyaz diyordu.  Tartışma uzadıkça uzadı. Konularda başka konulara kaydı. Derken, uzun boylu zayıf olanı “senin dediklerin hep yalan. Tıpkı o avcı gibi konuşuyorsun. Avcılar kendi aralarında konuşuyorlardı. Bir tanesi “ben bir köye gittim. Bir sürü yaban ördeği gördüm. Tüfeğimi ateşledim. Bir kurşun, bir ördek düşürüyor, attıkça ördekler de tek tek düşüyor.” Diğer avcı sözünü keserek; “tüfeğin mermisi hiç bitmiyor mu?” deyince, diğer avcı; “dolduracak zaman mı var.” İşte sen de bu avcı gibi hep yalan konuşuyorsun.” Tombul olan komşu “ bu avcı hikayesi nereden çıktı? Konuyu buraya nasıl getirdin?” dedikten sonra tartışma tekrar harlanır. Uzayıp gider.

                   Konu bilmeyen her zaman damdan düşer gibi konuşur. Alakasız konular açar. Sonra da o konuları benimser. Benimsediği gibi de, savunur. Savundukça da,kendini üstün görür.

Yukarıda ki hikayede olduğu gibi üstünlük taslama yada küçük görme yaradılışta olan özelliklerden olsa da,  yaşam koşullarına göre değişiklik gösterir. Her yaşam kendine özgü ve özeldir. Bir başkasının yaşantısını imrenmek ve on un gibi davranmaya çalışmak, var olan kendi benliğinden uzaklaşmış olur. Dahası kişiliğinde  kapanması zor derin izler bırakır. Acınacak duruma düşer. Düşülen durumdan kurtulmaya çalışsa da, başarı elde edemez. Çünkü, kendi yaşantısını bırakıp, bir başkasının yaşantısına meyil eder. Belki de, kendi yaşantısı daha onurlu ve daha saygındı. Ne var ki, bunun farkında olmadan bir başkasının yaşantısının içine girmiştir.    

İlerleyen zamanlarda nasıl bir hata yaptığının fakına varırı. Fakat iş işten çoktan geçmiştir. Çekilen sıkıntıların başında bu tür hadiseler gelmektedir.  Bir başkasının kişiliğiyle toplumda dolaşanların yarattığı facialara her geçen gün tanık olup, içinden çıkılmaz hallerle karşı karşıya geliyoruz.    

Kervanın yolunu eşkıyalar keser. Kervanda çok fakir bir adam da vardı. Soyulacak hiçbir şeyi yoktu. Eşkıyaların biri onu kenara iterek; sen çekil be adam!sen de iş yok. Biz zengin adam arıyoruz..” adam da, bir kenara çekilerek, sigarasını keyifle tüttürür. Eşkıyalar herkesi soyduktan sonra giderler. Soyulan zenginlerden biri fakir adama bakarak; “ayıp ettin! Eşkıya bize etmediğini bırakmadı. Sen orada keyif çatıyorsun..” fakir adam tebessüm ederek; “insaf yahu!kırk yılda bir züğürtlüğün keyfini çıkaralım dedik. Onu da mı,  bana çok gördünüz?”