Fatma Karahasanoğlu


KERAMET 

İbrahim Havvas,  Hac yolunda bir rahiple karşılaşır. Yol boyunca sohbet ederler.


                                                     KERAMET     

 

                 İbrahim Havvas,  Hac yolunda bir rahiple karşılaşır. Yol boyunca sohbet ederler. 
yol üzerinde bir nehire rastlarlar. 
Rahip, İbrahim Havvas’a dönerek;  “Ey İbrahim! Senin dinin mi hak, benim dinim mi?”der. 
ibrahim Havvas; “Nasıl anlarız?” der.
Rahip; “Çok kolay. Nehirin üzerinden hangimiz yürüyüp karşıya geçerse, onun dininin hak olduğu anlaşılır.” Der.

İbrahim Havvas; “olur.” Dedikten sonra rahip su üzerinden yürüyüp karşıya geçer.
ibrahim Havvas; “Yâ Rabbi, bana yardım et! onun karşısında mahcup etme.” diye yalvarır. 
Besmele söyleyerek nehir üzerinde yürüyerek karşı tarafa geçer. 

Rahip;  “İkimiz de geçtik. Bir daha yarışmamız lazım.” Dedikten sonra bir müddet daha yol alırlar. Her ikisi de, acıkır. 

Rahip;  “İkimiz de acıktık,hangimizin önüne yiyecek  gelirse, onun dininin hak olduğunu anlayalım.”
ibrahim Havvas; “Tamam.” Der. 
 Rahip, bir kağıda bir şeyler karalayıp;  “Gör bak, bana nasıl rızık gelecek.” Der. 
Bir köpek, ağzında bir dilim ekmekle koşarak rahibin önünde durur. Rahip, köpeğin ağzından aldığı ekmeği yemeye başlar. 
İbrahim Havvas,  Allah’a dua eder.  Nur yüzlü birisi elinde yiyecek dolu tepsiyle İbrahim Havvas’ın önünde durur. 
Rahip, yiyecek dolu tepsiyi görünce şaşırırarak; “Ben iki defa da sihir yaptım. Sende keramet var. Anladım ki senin dinin haktır.” Der. 
Rahip,  kelime-i şehadeti getirip Müslüman olur.

                                                              ****

                             “ Behlül-i Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül Dânâ o çocuğun yanına gitti ve; “Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna.” dedi ve çocuğun başını okşadı.

Çocuk bakışlarını Behlül’e çevirdi ve; “Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık.” dedi.

Behlül bu söze şaştı ve çocuğa; “Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık.” diye sordu.

Çocuk; “Allahü teâlâyı bilmek ve O’na ibâdet etmek için.” dedi.

Behlül Dana; “Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu.

Çocuk, Mü’minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi. Meâlen; “Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?”

 Behlül Dana tekrar; “Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et.” dedi ve ağlamaya başladı.

Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu.

Onlar; “Tanımadın mı?” dediler.

Behlül Dana;“Hayır.” deyince, 

onlar; “Bu, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur.” dediler.

Behlül de; “Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi.” deyip oradan ayrıldı.”