KERAMET
İbrahim Havvas, Hac yolunda bir rahiple karşılaşır. Yol boyunca sohbet ederler. İbrahim Havvas; “olur.” Dedikten sonra rahip su üzerinden yürüyüp karşıya geçer. Rahip; “İkimiz de geçtik. Bir daha yarışmamız lazım.” Dedikten sonra bir müddet daha yol alırlar. Her ikisi de, acıkır. Rahip; “İkimiz de acıktık,hangimizin önüne yiyecek gelirse, onun dininin hak olduğunu anlayalım.” **** |
“ Behlül-i Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül Dânâ o çocuğun yanına gitti ve; “Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna.” dedi ve çocuğun başını okşadı.
Çocuk bakışlarını Behlül’e çevirdi ve; “Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık.” dedi.
Behlül bu söze şaştı ve çocuğa; “Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık.” diye sordu.
Çocuk; “Allahü teâlâyı bilmek ve O’na ibâdet etmek için.” dedi.
Behlül Dana; “Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu.
Çocuk, Mü’minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi. Meâlen; “Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?”
Behlül Dana tekrar; “Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et.” dedi ve ağlamaya başladı.
Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu.
Onlar; “Tanımadın mı?” dediler.
Behlül Dana;“Hayır.” deyince,
onlar; “Bu, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur.” dediler.
Behlül de; “Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi.” deyip oradan ayrıldı.”