DUYGU KARAHASANOĞLU


        İNSAN VE DÜNYA

        İNSAN VE DÜNYA


 

                                         İNSAN VE DÜNYA

 

                          İnsanın olduğu her yerde mutlaka tartışma vardır. Toplu yaşanılan her ortamda tartışma yaratılır. Sıra beklerken, toplu taşımada seyahat ederken, alış veriş yaparken vs. Toplu olarak yaşadığımız her yerde tartışma konusu bulunur.

Özellikle büyük kentlerde bu durum daha fazladır. Sabretmeyi bilmeyenler tartışmaya adeta davetiye çıkartırlar. Nefsini terbiye edemeyenler, ahlaksızlığı kendinde bir görev zanneder. Olmayacak olaylar karşısında küfürlü sözler sarf edilerek, sözüm ona hakkını savunur. 

Oysa, toplu olarak yaşamak zorunda olan insanlar nezaket kurallarıyla birlikte ahlaki değerleri de, bilmek zorundadır.

Gelişi güzel hareketlerle toplu yerde yaşanmaz. Her şeyin bir kuralı ve her şeyin de yeri zamanı vardır. Zamansız meyve olgunlaşmıyorsa, olgunlaşmayan ve pişmeyen  insanda toplu yerlerde yaşayamaz.    

                  Bir gün Ebu Cehil, Peygamber’i gördü ve ‘Haşimoğullarından bir çirkin belirdi’ dedi.

‘Haddini aştın, fakat doğru söz söyledin’ dedi Peygamber.

Sonra Ebu Bekir, Peygamber’e, ‘Sen bir güneşsin, parlak ve dünyayı aydınlatırsın.’

Peygamber ona da, ‘Doğru söyledin ey Ebu Bekir’ dedi.

Tanık olanlar bunun nedenini sordular…

Peygamber: ‘Ben bir aynayım, kim bakarsa bende kendini görür’ diye cevap verdi.

                 İnsanlar; hastalıkta, sağlıkta, düğünde, cenazede birbirlerini arayıp hal hatır sorup yanlarında olmalıdır.           

               Cenab-ı Hak’tan Musa (as)’α şu hitap geldi:
“Ya Musa! Hastalandığımda niçin halimi hatırımı sormaya gelmedin?”

Bu hitap karşısında şaşıran Musa Αleyhisselam, “Ya Rabbi! Sen kusurlardan, hastalıktan, noksan sıfatlardan uzaksın. Bu hitabın sırrını bana lütfet” dedi.

Bunun üzerine Αllah Teala, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim. Onun hastalığı benim hastalığımdır. Onu hastalığında ziyaret etmiş olsaydın, beni ziyaret etmiş gibi olurdun” dedi.

                    Dünyanın, boş oyalanma yer olduğu çoğu zaman unutulmaktadır. Oysa, oyun ve oyalanma yeridir dünya!      

                   Dervişin biri, başına dev bir kavuk geçirmişti. Nereye gitse başından eksik etmiyordu onu.

Bir sabah evinden çıkmış, dergaha gidiyordu. Sokağın kuytu bir yerinde, gizlenmiş olan hırsız, onu kolluyordu. Tenha bir yere geldiğinde, arkadan saldırarak kavuğu kaptığı gibi kaçmaya başladı.

Derviş;  “dur. Sarığı aç içini gör de öyle götür.” Hırsız hem can havliyle kaçıyor hem de sarığı çözüyordu. Hırsız bir de ne görsün, metrelerce uzun sandığı büyük kavuğun içi işe yaramaz bez ve pamuk parçalarıyla dolu. Kala kala küçük parçacık bez kaldı. Sinirlendi yere atarak “ben de bu gösterişli şeyin içinin de dışı gibi olduğunu zannetmiştim. Seni hilekar seni. Diye bağırır.

Derviş; “oğlum dünya tam da böyledir. İşte!