HZ İBRAHİM VE İBRAHİM ETHEM
Nemrut azgınlığının önünde bir engel olarak gördüğü Hz. İbrahim’i ateşe atarak cezalandırmak ister. Meydanın ortasına dev bir ateş yaktırır.
Ateşi gören canlıların tümü etrafa kaçışır; ancak bir karınca müstesna.
Ağzında bir damla su ile bir karınca devasa ateşe doğru telaşla koşturur.
Onu gören bir başka karınca “Nereye böyle telaşla?” diye sorar.
Karınca “Duymadın mı Hazreti İbrahim’i ateşe atacakmış Nemrut!..” deyince.
Diğer karınca alaycı bir ifadeyle, “Ateşi görmedin herhâlde; kocaman bir ateş. Kaçmaktan başka çare yok. Ağzındaki bu bir damla su,koca ateşe ne yapar?” der.
Su taşıyan karınca, “Hiç olmazsa yönümüzü belli olsun.” diye karşılık verir.
***
Hz. İbrahim'in çok malı vardır. Allah’u Teâlâ’ya, “Ya Rabbi, bu kadar malın şükrünü eda edemiyorum lütfen birazını al” diye dua eder.
Allahu Teâlâ: “Öyleyse ekmeği ayakta ye Ya İbrahim” diye vahyeder.
Hz. İbrahim ekmeği ayakta yemeye başlar. Fakat ekmek kırıntıları dökülmesin diye boynuna mendil bağlar böylece kırıklar mendile dökülür. Sonra onları da yer. Böyle yapmaya başladıktan sonra Hz. İbrahim'in malı daha da çoğalır.
Yine Allahu Teâla’ya dua eder. Bunun üzerine Rabbimiz şöyle buyurur: “Sen ekmek kırığına hürmet ettiğin sürece ben senden malımı azaltmam Ya İbrahim!”
***
İbrahim Ethem, Belh’te şatafatı seven bir hükümdardı. Zaman zaman ülkenin din alimleri tarafından uyarılırdı. Saltanata düşkünlüğü eleştirilir, ahreti de düşünmesi istenirdi.
İbrahim Ethem bir gece sarayının damında ayak sesleri, bağırmalar duyar. Ne olduğunu merak eder. Yüksek sesle, bağırarak sarayın damında ne yaptıklarını sorar.
Damdakiler; “devemizi kaybettik” cevabını alınca,
İbrahim Ethem hiddetlenerek; “deve sarayın damında değil, çayırda aranır.”
Damdakiler İbrahim Ethem’e; “damda deve aranmayacağını biliyorsun da, yaşadığın hayatın dünyevi olduğunu neden bilmiyorsun?.”
İbrahim Ethem duyduklarından biraz etkilenir. Ancak bir kaç gün sürer.
İbrahim Ethem, bir gün avlanmaya çıkar. Ormanda bir iki adım atar, kulağına “uyan” diye ses gelir. Öteye beriye bakınır, kimseyi göremez. Ses gittikçe çoğalır. Ancak ortalıkta yine kimseyi göremez.
Bir müddet sonra sesleri her taraftan işitir. “Ölüm seni uyandırmadan sen kendin uyan!”
İbrahim Ethem’in karşısına o sırada bir ceylan çıkar. İbrahim Ethem, sesleri unutup, ceylanı nasıl avlayacağının hesabını yapar. Yayını hazırlayıp, atacağı sırada, ceylan dile gelerek; “Ey İbrahim! Rahman olan Allah, beni avlayasın diye mi seni yarattı?”
İbrahim Ethem, heyecandan titrer. Ve secdeye kapanır. Allah’a yalvarır.
“Ey Allah’ım, nice zamandır şatafat içinde ömür sürdüm. Gönlümü temizle. Kalbimde muhabbetinden başka bir şey bırakma!”
Bu olaydan sonra İbrahim Ethem, artık başka bir aleme geçer. Belh sultanlığı gözünde değer kaybeder. Sarayı terk eder. Gönlünde tek Allah sevgisi kalır.