HAYATLAR
Hayvanat bahçesini gezmeye giden çift, kafesler arasında dolaşırlar.
Kadın, maymunların bulunduğu kafesin önünde aniden durur, erkek maymun, eşi olan dişi maymunu başından okşadığını görür.
Kadın, oldukça etkilenerek; “Görüyor musun ne kadar da romantik, işte aşk , sevgi bu” der.
Adam hiç sesini çıkarmaz. Sonra aslanların kafesine doğru yönelirler.
Erkek aslan ve dişi aslan birbirlerinden uzak bir şekilde, ayrı köşelerde kendi hallerinde uzanmış vaziyettedir.
Kadın: “Görüyor musun bak, nasıl da mutsuz ve üzgün bir aile izlenimi veriyorlar” der.
Adam karısının elinden tutar ve maymun kafesine geri getirir. Sonra yerden birkaç çakıl taşı alır, maymunların kafesinin içine atar.
Çakıl taşları kendisine değmesin diye erkek maymun, kafesin uzak bir köşesine doğru kaçar.
Eşini çoktan unutmuştur.
Adam, bu sefer çakıl taşlarını aslanların bulunduğu kafesin içine doğru fırlatır.
Erkek aslan taşın dişisine atıldığını zannederek yerinden fırlayıp eşinin yanına giderek , öyle bir kükrer ki hayvanat bahçesi aslanın kükremesinden adeta yankılanır.
Adam karısına dönerek; “Bak gördün mü? görünüşte ne yapıldığına bakma. Bu seni yanıltır. Görünüşte herkese mutlu aile tablosu çizen bir çok aile vardır ki, en ufak bir problemde birbirlerini yüzüstü bırakır.
Ve yine öyle asil aileler vardır ki, dışarıdan mutsuz gibi görünürler ama birbirlerine sımsıkı sarılmışlardır. Onların sevgisini ve bağlılıklarını yaşadıkları zorluk zamanlarında ancak anlayabilirsin. Öyle aşık görüntüsü verenlere aldanma. Nice aşık gördüğün kişi vardır ki, maymun gibi aşkları vardır, kaçıp gitmeye hazır. Nice acıdığın, mutsuz sandığın karı koca vardır ki, aslan gibi birbirilerine canlarını feda etmeye hazırdırlar” der.
Hikaye bir çok olayı anlatmaktadır. Mutluluk ve mutsuzluk canlıların iç dünyalarındaki hareketliliğe bağlıdır.
Dış görünüşe bakılarak değerlendirme yapmak çoğu kez yanııltıcı olmaktadır.
Mutlu gibi görünenler, aslında mutsuzluğun doruğunda yaşamaktadır. Tabii dış dünyaya bunu yansıtmamaktadır. Her şey kendi dünyalarında kendi karar mekanizmaları içerisinde dönüp durmaktadır.
Öye hayatlar vardır ki, hiç kimse o hayatın içine girip ne olduğunu anlayamaz.
Sami paşazade Sezai’nin, “Pandomima” adlı eserinde baş kahraman Paskal’ın dış görünüşünde mutlu, insanı güldüren, özelliğe sahip biriri olduğu düşünülür.
Oysa, Paskal seyircilerinden biri olan Eftalya’ ya aşık olur.
Paskal, Eftalya için hiçbir anlam taşımaz. Paskal onun gözünde ölen köpeği gibidir. Paskal’ın sahnede yaptığı numaralara, kahkahayla güler. Ve Paskal’a çiçekler atar.
Paskal, çiçekleri özenle koynuna yerleştirir. Temsil biter, Paskal sahneden çekilir. Kahkahalar devam eder.
Paskal bir gün Eftalya’nın evlendiğini duyar. Eftalya, o geceki temsile kocasıyla birlikte gider. Paskal, üzgündür. Ancak seyircileri yine güldürür. Oyundan sonra evine giden Paskal, kendini tavana asar.
Birkaç gün sonra evine temizliğe gelen yaşlı kadın Paskal’ı tavanda asılı bulur. Komşulara haber verir. Paskal’n yine numara yaptığı düşünülerek,gelenler kahkahayla güler.
Oysa hakikat Paskal’ın ölümüdür.