DUYGU KARAHASANOĞLU


                HATIRALARIN PENCERESİNDEN

                HATIRALARIN PENCERESİNDEN


                        HATIRALARIN PENCERESİNDEN

                 Zamanla bir çok şey değişiyor. Değişen dünya değil, yeryüzünde yaşayan canlılardır. Geçmişin sayfaları aralandığında karşımıza neler çıkmıyor ki, bazen çocukluğumuzdan bazen de gençliğimizden bir sayfa önümüze atılıyor.

                 Anılar çoğu zaman hüzünlendirir. Hafızada derin izler bırakır. Yıllar önceydi. Rahmetli dedem yedi ayını bizimle geçirirdi. Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden olduğundan sabah kalkar kalmaz takım elbisesini giyer, kravatını takardı. Kahvaltıya indiğinde süründüğü koku mutfağa yayılırdı. Masanın en başındaki sandalyesi sabitti. Her sabah sandalyesine oturur, önce “günaydın” der, ardından “afiyet” olsun demeyi ,ihmal etmezdi. Bana her zaman “Duygu hanım” diye hitap ederdi. Sadece bana değil, anneme, teyzelerime ve tüm kuzenlerime isim sonunda ‘hanım’ yada ‘bey’ ek yapardı. 

Bahçe içerisinde iki katlı ahşap evde sabah ve akşam yemekleri hoş sohbetli geçerdi. Akşam yemeğinden sonra çaylar yudumlanırken dedem, tadına doyum olmayan sohbetine başlardı. Anlattığı  dini hikayeler, nasihatli sözlerle devam ederken mesneviden örnekler vermeyi de ihmal etmezdi. Dedem her akşam  mesneviden mutlaka örnekler verirdi.

Yine böyle bir akşam dedem, zevkli sohbetine başlamıştı. Kolay değil, kırk yıl öğretmenlik yapan birinin sohbeti elbette can kulağıyla dinlenir. Anlattığı konularda bitmez hikayelerde. Dedem çayından bir yudum aldıktan sonra; “bu akşam konumuz. 23 Nisan. Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra Milli Bayram olarak kutlanan 23 Nisan 1929 yılında Atatürk çocuklara armağan etti. Faraza ben o zaman yedi sekiz yıllık öğretmendim. Bizde heyecan çok. Latin alfabeyi de, öğretmen olduktan sonra öğrenmeye çalışmam da ayrı bir heyecandı. Neyse o konuyu başka zaman anlatırım size.” Dedikten sonra  konuşmasına devam etti. “Larhan da, öğretmenlik yaptığım yıllardı. Bir köyün değil, civar köylerdeki çocuklarda Larhan’da ki ilkokula geliyordu. Kasabadan aldığım süsleri çocuklara dağıttım.  22 Nisan günü çocuklarla birlikte sınıfları süsledik. Çocuklardan daha çok ben heyecanlıydım. 23 nisan sabahı erkenden okula gittim. Çocuklarda birer ikişer gelmeye başladı. Kutlamayı okulun bahçesinde yapacaktık. Yağan yağmur planı bozdu. Çocukların çoğu ağlamaya başladı. Nedime hanım yani annen de ağlayan çocuklar arasındaydı.” Dedem zor konuşmaya başladı. Gözleri nemlendi. Yüzündeki ifade birden değişti. O yıllara dönmüştü.  O akşam ki, sohbet yarım kalsa da, devam etmedi. Bir sonraki günde buluşmak dileğiyle iyi geceler deyip herkes uyumaya gitti. Dedem otoriter, disiplinli biriydi. Osmanlı eğitimi aldığından dört çocuğu da O’ndan çekinirdi. Biz torunları öyle değildik.

                  Geçenlerde elime 1953 yılında çekilmiş Maçkalı öğretmenlerin  fotoğrafı geçti.  Bu hafta makalemde onlara yer vermek istedim.