DUYGU KARAHASANOĞLU


           GEZİ NOTLARINDAN (1)

    Bilmediğiniz yerleri gezip görmek kadar güzel hiçbir şey belki de yoktur.


                                       GEZİ NOTLARINDAN (1)

 

                  Bilmediğiniz yerleri gezip görmek kadar güzel hiçbir şey belki de yoktur. Hangi kente giderseniz gidin mutlak suretle o yöreye ait özel bir şey bulursunuz.

Cennet vatanımın her tarafı cennet gibidir. Vatanın değerini bilenler bilir. Bilmeyenlere zaten  sözümüz yoktur. Onlar belli çizgiler içerisinde yaşayıp gidenlerdir.

                    İçişleri Bakanlığı ve Trabzon Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği bölgemizi tanıyor, tanıyoruz projesinin altı günlük gezisine katıldım.

Otobüs otuz üç gazeteciyle Trabzon’dan hareket etti. Ben, Maçka’dan otobüse bindim. Hava seyahat yapmaya elverişliydi. Kıvrımlı asfalt yoldan Zigana’ya doğru ilerledik. Sabahın aydınlığı herkesin yüzüne yansımıştı.

Zigana Tünelinden sonra kahvaltı yapmak için bir tesisin önünde otobüs durdu. Her birimiz birer ikişer tesisten içeri girdik.

Vakfıkebir’den geziye katılan Ahmet kardeşim, Vakfıkebir ekmeğiyle birlikte peynir, zeytin almıştı. Konakladığımız tesise bu yiyecekler taşındı. İsteyen peynir, ekmek, zeytin, isteyen de tesisin kahvaltısından yedi. Tabii bu arada çorba da unutulmadı. 

                  Yol uzak, gidilip, görülecek yer çok! Otobüs bir kez daha hareket etti. Güneş tüm ışınlarını dünyaya göndermekte cömert davranmıştı. Arabanın içi ferah, aydınlıktı. Herkes birbirleriyle sohbet edip, yolculuğun tadını çıkartıyordu. Yapılan ikramlarda sohbetleri daha da koyulaştırıyordu.   

Gümüşhane, Şiran derken otobüs kilometreleri arkasında bırakarak, ilerlemeyi sürdürdü. Türkülerin dili olan Sivas’ta öğle yemeği için mola verdik. Büyük, temiz lokantadan içeri girdiğimizde et kokusu burun direklerimizi sızlattı. Oldukça yağlı et döneri damak zevkimize uygun olmasa da, yedik.

Yemek molası, ihtiyaç molası derken bir kez daha otobüsün tekerlekleri dönmeye başladı. Saat yelkovanları döndükçe gidecek olduğumuz yol da, kısalıyordu.

                     Gün kapanmak üzereydi. Kahramanmaraş’ın ışıkları göründü. Proje kapsamında olmamasına rağmen Trabzon Caddesini görmek ve Maraş dondurması yemek herkesin ilgisini çekti. Ünlü Maraş dondurması ağızları tatlandırırken, Trabzon caddesinde fotoğraf çekimi belleklerde saklı kaldı.  

                        Yollar otobüsün farlarıyla aydınlanmaya başladı. Günün ağırlığı otobüsün içine çökmüştü. Kentleri birbirine bağlayan yollar, tüm araçlara, yol gösterip eşlik ediyordu.

Akdeniz’in illerinden biri olan Hatay’a vardığımızda gece yarısını çoktan geçmişti. Saat yelkovanları 01.05’i gösteriyordu. Gözlerden uyku aksa da, bavulunu alan otelin merdivenine koşmada gecikmedi.  Otel odasının anahtarını alan, kalacak olduğu odaya gitti. 

Sabah kahvaltısından sonra 08.30’da ilk gezi başladı. Harbiye Şelalesi, Musa ağacı, Ermeni kilisesi, Ermeni köyü Vakıflı, Hatay arkeoloji müzesi, otel müze, Saint Pierre kilisesi, Y.Hatay Gazeteciler Cemiyeti, derken çarşı  gezisiyle Hatay serüveni tamamlanmış oldu.

Herkes kendine göre kent hakkında yorum yaptı. Gezilip görülen yerler hafızalarda yerini aldı.

                       Bir günlük Hatay gezisinden sonra Adana yolculuğu başladı. Gazeteciler, Adana’yı görmeden şarkısını söylemeye başladı. “Adanaya gidek mi, şalvarını giyekmi, Kebebını yiyekmi?” güle oynaya şarkı söyleyerek, kağıt oynayarak Adana’ya vardık. Adana’nın geniş caddelerinden geçen otobüs konaklayacağımız otelin önünde durdu. Bavulunu alan resepsiyona koştu.

Sabah kahvaltısından sonra Adana’nın gezilecek yerlerini gezmeye başladık. Önce Sabancı Merkez Camii,  ardından tarihi Taşköprü’ye gittik. Seyhan nehrinin üzerinde olan bu tarihi Taşköprü yıllara meydan okumasıyla da dikkatleri üzerine çekmekteydi.

                             Haftaya kaldığımız yerden gezi notlarına devam