Fatma Karahasanoğlu


ESER KALMADI

Nereden aklıma geldiyse çocukluğumun geçtiği Atlıkilise (güney mahallesi) de, ahırda yaşayan ineklerin sayısı geldi.


                                         ESER KALMADI 

 

                        Nereden aklıma geldiyse çocukluğumun geçtiği Atlıkilise (güney mahallesi) de, ahırda yaşayan ineklerin sayısı geldi.

Mahallenin hanelerini ve ahırda yaşayan inekleri saymaya başladım. Mahallenin solundan başlayalım. Altı dükkan üst katı ahşap evin arka bahçesinde bir inek. Çift daire altı fındık deposu olan bizim evin arka bahçesindeki ahırda bir inek. 

Devam ediyoruz. Çift dairenin altında ki, ahırda sekiz inek. Yine ilerliyoruz. Beton arme evin yan tarafında ki ahırda, dokuz inek. Tarlalar bahçeler geçiyoruz. Eski evin ahırında yedi inek. 

Mahallenin sağ tarafına dönelim. Boş arsayı geçtikten sonra derme çatma ahırda on beş inek. Devam ediyoruz boş arsalar,  karayemiş ağaçları, ahırda inek bulunmayan haneleri geçiyoruz. Çift katlı evin, arkasında ahşap yapılmış ahırda beş inek, ahıra bitişik başka bir ahırda on inek. Devam ediyoruz. Güllerle donatılmış bahçenin duvarı dışında kalan tek katlı evin bahçesine giriyoruz, beş ineğin bulunduğu ahır. 

Bir başka haneye gitmek için merdivenlere başlıyoruz. Bu ev, mahallenin en eski evlerinden, yapımı kaç yılında bilmiyorum ama mahallenin en seksi evi olduğunu biliyorum. Taş evin alt katında bulunan  ahırda on inek. İlerliyoruz, tarlalar arsalar geçiyoruz irili ufaklı ormanlardan sonra mahallenin bir başka eski evine ulaşıyoruz. Bu evde, yığma taştan yapılmış ev olma özelliğine sahip. Ahırda üç inek. Geniş araziler, ekilmiş tarlalar. 

Unuttuğum yada hatırlayamadığım olsa da, bu yazdıklarım inek sayısı yetmiş dördü buluyor. Her biri yaylıma çıktığında çıngırak sesleri doğaya yayılırdı. Etrafta ne diken kalırdı ne de yaban ot. İneklerin ağzında hepsi kaybolup giderdi. 

Rengarenk açan çiçekler ineklerin iştahını kabartırdı. Yeşil otların en tazesini otlayan inekler, ahırlarına doymuş ve mutlu dönerdi. 

Mahallede yaşayanlar taze süt içmenin zevkini ve sağlığını yaşardı. Tabii taze süt yanında taze yağ, taze peynir, taze kaymak, taze yoğurt da, tüketilirdi. İnekler, doğada sağlıklı beslenirken, insanlarda sağlıklı besin tüketirdi.

Süt parayla verilmezdi. İnek bakmayan aileye bakraçla süt verilirdi. Paranın lafı asla olmazdı. Ayıp sayılırdı. 

Komşuluk ilişkisi farklıydı. Parayla süt verilmediği gibi parayla da, yardım edilmezdi. Süt alanda, süt verende, birbirlerinin işlerine koşardı. Kimin neye ihtiyacı varsa, mutlaka o ihtiyaç giderilirdi. Bu bazen tarlada ekin ekmek, fındık toplama, çayır biçme ya da odun kesme işi olurdu. Genellikle bu işler, ahırda inek bakan hanenin olurdu. 

Çocukluğumun geçtiği bu mahallede yardım severlik ön plandaydı. Birinin derdi, diğerinin derdiydi. Düğünü olanın düğününe, cenazesi olanın cenazesine gidilirdi. Üzüntüler ve sevinçler paylaşılırdı.  

                         Şimdi o mahalleden eser kalmadı. Ne hanede yaşayan neşeli insanlar, ne de, gün boyu yaylımda doyuncaya kadar otlayıp, ahırına dönen mutlu inekler kaldı.