Fatma Karahasanoğlu


EL SALLADIĞINI GÖRÜRÜM 

En güzel yıllar,belki de öğrencilik yıllarıdır. Ben öğrencilik yıllarını hatırladıkça, o yılları ne kadar özlediğimi daha iyi anlarım.


                                                EL SALLADIĞINI GÖRÜRÜM             

 

                        En güzel yıllar,belki de öğrencilik yıllarıdır. Ben öğrencilik yıllarını hatırladıkça, o yılları ne kadar özlediğimi daha iyi anlarım. 

Geriye dönüşün olmadığını biliyorum. Ancak yazarak yad edebilirim. 

                       Bizim dönemde, servis araçları yoktu. Her birimiz okula yürüyerek gidiyorduk. Bazen oturduğumuz mahallenin çocuklarıyla bazen de, tek başımıza! 

Mahallemizde yatılı okula giden de vardı. Onlar aileden uzak başka kentlerde eğitim alıyordu. Ben, şanslıydım. Ailemden uzak değildim. Her sabah okula yürüyerek gidiyor, ders çıkışı yine yürüyerek evime dönüyordum. 

Annem, titiz bir kadın olduğundan soğuk ve yağmurlu havalarda beslenme çantamı elime tutuşturarak; “bugün öğle yemeğine gelme. Hava çok soğuk. Çantanı hazırladım. İçine haşlanmış yumurta, peynir, helva, poğaça, elma, mandalina ve ekmek koydum.”

 Hoşuma gitmesede, sesimi çıkartamazdım. Elime tutuşturulan çantayı alır, evden koşar adımlarla çıkardım.

Bu hep böyle devam ederdi. Kar yağdığında, soğuk olduğunda öğle yemekleri için eve gitmezdim. Annemin sıkı tembihi vardı. Okulda tuvalete gitmezdim. Çünkü annemin kesin talimatı vardı. Her sabah evden çıkarken, sıkıca tembihleyip öyle okula gönderirdi. 

                   Yine bir kış günüydü. Hava soğuk, yerler ıslaktı. Gökyüzü gri örtüsünü çekmişti. Yeryüzüne sevimli görünmemeye kararlıydı. Gri gözlerle bizi gözetliyordu. 

Annem, sabah kahvaltısını hazırladıktan sonra odama girip, beni uyandırdı. Uykuyu çok sevdiğimden sabah kalkmalarım her zaman sorun oluyordu. 

Benden büyük olan ablam sabahçı olduğundan sabah 07.00 de evden çıkıyordu. İlkokulda okuduğumdan sabahçı, öğleci bizde yoktu. Saat 09.00 da derse giriyor, öğleden sonra 15.00 de ders bitiyordu. Öğle yemeği 12.00-13.30 arasıydı. 

Anneme önce saati sordum.  Saat 08.00 e geliyordu. Ama ben kalkmak istemiyordum. Annemin baskısı galip geldi. İstemeyerek de olsa yataktan kalktım. Yine annemin talimatıyla elimi yüzümü yıkadım. Kahvaltı masasına oturduğumda, önümdeki tabaklara göz gezdirdim. Hiçbir yiyeceği canım çekmedi. Tabii annem için aynı şey söylenemezdi. Çay doldurduğu bardağı önüme koyduktan sonra “hadi başlasana. Ellerini kiraya mı verdin? Birazdan arkadaşın gelir.  Şu peynir, şu reçel, şu yumurta, şu helva, şu bal, ekmeğinde burada.” 

Tek tek saydıktan sonra çatalı elime vermeden önce elimin üstüne birkaç kez vurdu. Çatalı elime aldığımda, önce annemin yüzüne sonra yiyeceklere baktım. Yemekten başka şansım olmadığını anladım.  Yavaş yiyerek zaman kazanmak istiyordum. Annem bunu yutarmı? Çatalı elimden alıp kendisi çabuk çabuk yedirmeye başladı. 

Mızıldamam hiçbir işe yaramadı. Yirmi dakikada , önüme konulan tüm yiyecekleri annemin sayesinda bitirmiş oldum. 

Bana kalsaydı, hiç birini yemeyecektim. Annem yemekten sonra ellerimin yıkanması için tekrar talimat verdi. Ben ellerimi yıkayıp, mutfağa döndüğümde, annem beslenme çantamı hazırlayıp; “bugünde hava soğuk birazdan yağmur başlar. Öğle yemeğine gelme. Çantana yiyeceklerini koydum.” 

O sırada kapının zili çaldı. Beni almaya gelen arkadaşım gelmişti. Annem son sözlerini tamamladıktan sonra çantayı elime verip, beni kapıdan uğurladı. 

Evden çıktıktan sonra arkama baktığımda annem, balkondan el sallıyordu. 

Bugün düşündüğümde annemin hep el salladığını görürüm.