DUYGU KARAHASANOĞLU


EEE, CANLAR

Zaman mı, insanları değiştirdi, insanlar mı zamanı değiştirdi?


                                         EEE, CANLAR

 

                                 Zaman mı, insanları değiştirdi, insanlar mı zamanı değiştirdi? Bunu anlamak gerçekten zor. Bir tarafta eğitimden nasibini almayanlar, diğer tarafta eğitimden nasibini fazlasıyla aldığını söyleyenler. 

 Hangi yana baksanız, bir perişanlık bir vurdum duymazlık. Dahası laubalilik, berduşluk, hat safhada!.

Hani, derler ya! Kimi kime diyeceksin? Susmakla hiçbir şey halledilmez. Elbette, herkes susmakla bir şeyin halledilmeyeceğini biliyor. 

Ancak menfaat var ya, ah! O, menfaat. Yok mu, o menfaat..

İşte canlar. Menfaat işin içine girdi mi, ne söylenirse, söylensin boştur.  

Menfaat peşinde koşanlar var ya, onlar toplumun düzenini bozuyor.

Susss! Sakın ha! Şimdi, duyacaklar. İşte o zaman, halin yaman olur. Söylemedi deme. 

Sen sen ol, etliye sütlüye karışma kardeşim!. Yemeğini ye, günlük işlerini yap ve keyfine bak. 

Bu dünya üç günlük dünyadır. Doğarsın, yaşarsın ve ölürsün. Şimdi biri çıksın desin ki, “ben üç günlük dünyayı kabul etmiyorum.”

Etme, kardeşim! Sen kabul etsen de, etmesen de zaman öyle geçiyor ki, ruhun bile duymuyor. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları öyle kovalıyor ki, ister kabul et, ister kabul etme. 

Her koyun kendi bacağından asılır. Buna kimsenin itirazı var mı? Elbette olamaz. Görünen köy nasıl kılavuz istemiyorsa, her koyunun kendi bacağından asılmasına da kimsenin itirazı olamaz. Zaten olsa da, ne değişir ki? At alan Üsküdar’ı geçti. Diğer bir söz de, geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye. 

Her iki atasözünü de açıklamaya gerek var mı? Sanırım anladınız.            

                             Adamın iki çocuğundan birinin yüzü hiç gülmez. Adam, çocuğunun bu durumuna oldukça üzülür. Her kim çocuğunun yüzünün güldüğünü görürse, mükafatlandıracağını söyler. 

Günler aylar geçer. Çocuğun yüzünün güldüğünü gören olmaz. Adam, iyice üzülür. 

Günlerden bir gün bir kasap dükkanının önünde duran çocuk gülmeye başlar. O kadar güler ki, gözlerinden yaş akar. Günlerdir onu takip eden adam, çocuğun güldüğünü görünce, hemen haber vermek için kasap dükkanının önünden ayrılır. Çocuğun babasının yanına tek nefes varır.  Baba, yanına gelen adama dikkatle bakar.Adam heyecandan bir müddet suskun kaldıktan sonra; “efendim, gördüm. Oğlunuz güldü. Hem de kahkahayla güldü.”

Baba sözünü keserek; “nerede, nerede gördün? 

Adam, kekeleyerek; “ka, kasap, kasabın önünde.”

Baba tekrar sözünü keserek; “ ne için güldüğünü sordun mu?”

“hayır efendim, haber vermek için size geldim.” 

Baba da, heyecanlanır. Birkaç saat sonra oğlu eve dönünce, baba; “bugün, senin güldüğünü görmüşler. Neden güldüğünü söyler misin?”

Çocuk babasına bakarak; “evet baba güldüm. Hem de hiç gülmediğim kadar. Kasabın önünde bacağından asılan koyunları gördüm. Demek ki her koyun kendi bacağından asılıyormuş. Kardeşimin yaptıkları ve yapacaklarından ben sorumlu değilim. Günahı da sevabı da kendisine. Bugüne kadar kardeşimin yaptıkları benden sorulacak diye düşünüyordum. Değilmiş baba. Derisi yüzülen, bacağından asılan koyunları görünce, durumu anladım.”

Oğlunun söylediklerine baba da güldü. 

Ee canlar, her kim, ne yapıyorsa, kendisine yapar.