DUYGU KARAHASANOĞLU


           DÜN VE BUGÜN

Her nedense son günlerde eski yaşantıya özlem duyulmaya başlandı. Arkadaş toplantılarında, sosyal medyada eski yaşantılar anlatılır oldu. 


                               DÜN VE BUGÜN

 

                      Her nedense son günlerde eski yaşantıya özlem duyulmaya başlandı. Arkadaş toplantılarında, sosyal medyada eski yaşantılar anlatılır oldu. 

 Bugün ki, yaşantılar eski yaşantılara kıyaslandığında aradaki fark oldukça belirgindir. Teknolojinin sunduğu sınırsız imkanlar ne yazık ki, insan ilişkilerini de bitirdi.

Sosyal medyadaki yazı oldukça dikkatimi çekti. Yazının özüne dokunmadan, siz değerli okuyucularımla da paylaşmak istedim.

Avlusunda su kuyusu bulunan evler vardı . İncir, nâr, ayva, erik, dut, kiraz, asma üzüm, Tavuk ve civciv olmazsa olmaz bir zenginlikti bir çok evde .Komşular ve ahbaplar vardı.

Birbirimizin ağzından yerdik ve her derdimizi bilirdik birbirimizin. Misket, yakar top, ebelemece, saklambaç, kızlı erkekli oynanan evcilik oyunları vardı. Kimin kapısında acıkırsak orada doyardı karnımız. Sabah evden çıkar gece 12' de ismimiz çığlık atılınca eve döner , niye duymuyorsun diye ince bir fırça atılırdı , hepsi buydu.Mis gibi hayattı kısacası herkes için.

Anneler hafif , çocuklar özgürdü. Yaşıyorduk bu hayatı .Ağaçlar meyveler birer birer azaldıkça özgürlüğümüzden de çalındı sanki .Sahi ya. Nereye gitti bu kocaman hayatlar .

6 inç bir ekrana sığdı hayatlarımız .Yan yana oturduğumuz insanın gözüne bakmadan günler harcayıp oh ne güvenli bir yaşam diye yuttuk bunu .Çocuklarımız adına ne büyük kayıp.

Nasıl bir fakirlik bu tarifi yok.”

                              Toplumsal sorunlar  bir araya gelindiğinde en ince ayrıntısına kadar anlatılır. Çözüm yolları aranırdı. İki kişi kavga ettiğinde mahallenin büyüğü araya girer her ikisine de nasihat eder, barışmalarını sağlardı.  İnsanlar arasında kin, nefret, kıskançlık, hırs yoktu. Herkes birbirinin derdini dinler, derman arardı. Neşe ve sevinçlerde paylaşılırdı.

Eski yaşantıların olmazsa olmaz bir özelliği de, pazar günleri çamaşır ve yıkanma günü olmasıydı. Yıkanmak derken bugünkü gibi beş dakikada duş alma değil. Dakikalarca keselenip, sabunlanmaktı. Yıkanan kişi banyodan çıktığında yıkandığı belli olurdu. Etrafına sabun kokusu yayardı.

Pazar günleri kimse kimseye gitmezdi.   Herkesin evinde çamaşır yıkanma telaşı vardı.

Komşular arasında yemek ve pasta alış verişi yapılırdı. Komşusuna bir tabak yemek getirildiğinde asla tabak boş verilmezdi. Mutlaka tabağın içerisine yiyecek konulurdu. Bazen pasta, bazen meyve, bazen de dumanı üstünde tüten çorba verilirdi. Boş tabak vermek ayıp sayılırdı.

Kapılar açık bırakılır hırsızlık korkusu yaşanmazdı.  Çarşıda işi olan anne çocuğunu komşusuna gönül rahatlığıyla bırakırdı. Evlerde  huzur ve sıcaklık vardı. Evlenmeye karar veren çiftlerde, mobilya alımına değil, sevgi ve saygıya değer verirdi. Yuvalar, sevgi hamuruyla kurulurdu.

Her şeyden önce maddiyata bu kadar değer verilmez, makamların ve mevkilerin geçici olduğu bilinirdi.