DUYGU KARAHASANOĞLU


                  DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜLER!!!

                  DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜLER!!!


                  DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜLER!!!

 

         Nasıl bir millet olduk? Duygu sömürüsü yapmayı nereden öğrendik? Türkiye, hassas dönemlerden geçiyor. Kime ne şekilde güveneceğinizi bilemiyorsunuz.

         Öyle insanlar  var ki, Mehmetçiği rahatlıkla kullanmaktadır. Elektronik posta adresime mail geldi. Vatani görevini yaptığını iddia eden bir genç. Önce olumsuz hava koşullarından ardından zor şartlar altında görev yaptığını söyledi. Teskereye ne kadar kaldığını sorduğumda çelişkili bilgiler verdi. Anladım ki, yalan söylüyor, Mehmetçiğin adını kullanıyordu. Üstelik yol parası olarak da 50 YTL istiyordu. Ailesinin olmadığını söyleyip, düpedüz dolandırıcılık yapıyordu.

Mehmetçiğin adını kullanarak, para istemesi ne kadar utanç verici bir durum. İşin garip yanı yaptığının farkında da değil. Bana göre tamamen hasta bir beyin ancak hasta beyinde olsa topluma verdiği zarar küçümsenecek boyuttadır. Bu tip insanların toplumda elini kolunu sallayarak gezmesi normal hayat süren insanların, yanında yeri asla olmamalı.

Bilgisayarlar, hayatı kolaylaştırmak için kullanılmalıdır. Ne yazık ki, günümüzde internet ortamında ahlaksızlık yapılmaktadır.

         Eğitim, eğitim diyoruz. Bas bas bağırıyoruz. Ama hiçbir şeyi değiştiremiyoruz. Aynı tas aynı hamam devam edip gidiyor. Evlilik öncesi eğitimin ne denli yararlı olacağını söyledikçe, insanlar daha da azgınlaşıyor. Rast gele evlilikten rast gele çocuk doğuyor. Onlarda mail adreslerinden insanları rahatsız ediyor. Dahası Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanarak, para istiyor. Ayıptır, Türk insanına yakışmayacak bir davranıştır.  

         PKK terör örgütünün para kaynağına ağır darbe vuran Türk askeri bugün zor şartlar altında görev yapmaktadır. Bir de, bunlara asalak insanların duyarsızlığı eklenince, önü geçilmez facialar süre gelmektedir.

İnsanları bu hale getiren nedir, insanları bu kadar paraya tamahkarlık ettiren nedir? Toplum olarak biraz kendimize öz eleştiri yapmalıyız. Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bunların hesabını yapmadan belli düşünme çizgisine

erişmeden rast gele hayatlar sürüp gidiyoruz.  *             

         Oysa, öğrenecek o kadar konu var ki, öğrenmek için ne altmış yıl yeter, ne seksen yıl. 

                  “Hükümdar, bilgeleri toplamış dünya tarihini yazıp getirmelerini istemiş. Bilgelerde gitmiş. Aradan otuz yıl geçti. Bilgeler, sekiz deve yükü kitap getirmişler. Hükümdar, elli yaşında olduğunu söyleyip, özetleyip tekrar getirmelerini istemiş.

Bilgeler gitmiş. Aradan on yıl geçti. Bu sefer iki deve yükü kitapla geri dönmüşler. Hükümdar yine okumak için zaman yetmeyeceğini söyleyip, tekrar özetlemelerini söylemiş.

Bilgeler yine gitmiş. Aradan on yıl geçti. Kalın bir kitapla geri dönmüşler ancak hükümdar , ölüm döşeğindedir. Bilgelere bakıp, “bu kitabı okumak için yine zamanım kalmadı. Bana, dünya tarihini özetle.”

Bilge, hükümdarın kulağına eğilerek, “doğdular, yaşadılar, öldüler.”

31 Ocak 2008 tarihinde yayınlanmıştır.