Fatma Karahasanoğlu


DOĞA VE İNSAN

Yaşam koşulları kış aylarında bir başka olmaktadır.


   DOĞA VE İNSAN

 

                                 Yaşam koşulları kış aylarında bir başka olmaktadır. Yüksek yerlerde kar ve tipi hayatı olumsuz yönde etkilese de, farklı bir güzelliği vardır. 

Kar, köyde hayvanlarıyla yaşam sürenlerin korkulu rüyası olmaktadır. Ahırda ki, hayvan yiyecek, su içecek bakımı yapılacak. Kar yağdı diye o hayvan ahırda ölüme terk edilmeyecek.  Yağan kar, soğuk havanın etkisiye buzlama yapınca, ahırda hayvanı olanlar için zor günler başlamış oluyor. 

Ahıra gitmek için kar kürenmesi gerekiyor, başka türlü ahıra ulaşım mümkün değil. Çağın getirdiği bir olumsuzluk da, gençlerin köy işlerinden uzaklaşması. Köy işleri genellikle yaşlılara kalmaktadır. 

Köyünden, toprağından ayrılmak istemeyen yaşlılar zor da olsa gelenek ve göreneklerini sürdermeye çalışmaktadır. 

Yaşlı kadın, ahırdaki ineklerine ulaşmak için elli santim olan kar, gidecek olduğu yol güzargahını kapatır. Kadın eline aldığı kürekle kar yığınını temizlemeye çalışır. 

Kar, her tarafa beyaz örtüsünü serer.. Havada uçuşan kar tanecikleri kadının yüzüne gözüne yapışarak işini zorlaştırıyor. Ancak yaşlı kadın hiç birine aldırış etmeden işini yaparken, konuşmayı da ihmal etmiyor. 

Yaşlı kadınla yaptığım söyleşiyi paylaşıyorum. 

“bu ne ki, eskiden bir metreyi geçerdi. Kar o kadar yağardı ki, evimizden dışarı çıkamazdık. Bu bişe değil. Koyunlarda handa kalırdı. Ahıra gitmek daha da zordu. Ama ne apacaksın. Ahırda seni bekleyen sığırların var. Yedirecen, sağacan, içirecen. Kolay değil. Ama hepsini yapacaksın. Kar tutan yoluda açacan, akşam buzlama yapınca, evde kalacan. Yakacağın, yiyeceğin olacak. Onlar olmadı mı, senin halin yaman. Yazın çalışacan, kışın yiyecen. Biz böyle gördük. Sığırların otunu yazın kesecen, kurutacan, kışında yedirecen. Şimdi gidip ne alacan, bak bişe var mı? Odununu da yapacan, odun yoksa sobanı nasıl yakacan,bacan nasıl tütecek? Eskiden bu köyde çok komşu vadı. Şimdi az kaldık. Gençler gelmez. Yaşlılarda tek tek ölüyor. Eee, kimse kalmıyor. Benda , ölene kadar burada kalacam ne yapayım, uşaklar var ama onlara gidemem, ben şehirde yapamam. Biz köye alıştık. Köy olmadan duramam. Toprağa basacam, tarlaya gidecem,lahanayı çok severim. Lahana çorbası yapacam, sığılarımı bakacam. Sizin anlayacağınız, ben buralardan gidemem. Herkes gitsun. Ben burada kalacam. Ömrümün sonuna kadar çalışacam. Allah’a şükür kimseye muhtaç değilim. Kendi işimi kendim görürüm. Ben sığırlarımı, sığırlarda  beni bakar. Burada yaşamak benim için daha güzel. Ne edecem, şehire gidip, oralar bana göre değil. Gökyüzünü görmek için kafamı tam dikleyeceğim. Burada öyle mi, kapımı açar açmaz ayağım toprakta.  Kışın belki zordur ama yazın buralar çok güzel olur. Kapının önüne at iskemleni, birde koy önüne sofranı ne istersen ye. Karışının yok, bakanın yok. Ne uğraşacam gelinle, damatla. Oh, kafam rahat.   Biz buralarda doğduk, buralara alıştık. Topraksız yapamayız. Birkaç ay sonra bahar gelecek  çiçekler açacak, kuşlar ötecek, buralar cıvıl cıvıl olacak.  Sığırlar yaylıma çıkacak. Koyunlar yaylaya gidecek. Şükür Allah’ım sana.” 

Yaşlı kadınla olan söyleşiden bazı notlar işte böyleydi. Doğa ve insan!