Fatma Karahasanoğlu

Tarih: 28.03.2025 11:10

BOBOS AMCA

Facebook Twitter Linked-in

                                                        BOBOS AMCA 

 

                                    Çocuk her zaman çocuktur. Ne laf anlar ne söz dinler. Hani derler ya! Başına buyruktur. 

Benimde çocukluğum böyle geçti. Biraz yaramaz, biraz başına buyruktum. Ta ki annemin azarlayıcı uyarısı gelene kadar. 

Annem otoriter bir o kadar kuralcıydı. Akşamları yatma saati, 21.00’i geçemezdi. Diyelim ki, televizyon seyretmek istedik, hele de okul varsa, asla buna müsaade etmezdi. Bu yüzden anneme yatılı bölge okul müdiresi adını vermiştik.

Annemin bir başka kuralı da, öğleden sonra asla yemek yapmazdı. Sabah ezanla birlikte kalkar, yemeklerini o saatlerde pişirirdi. Kahvaltı saati, öğle yemeği saati ve akşam yemeği saati belliydi. Yemek saatlerinden önce abur cubur tüketmeye izin vermezdi. Çünkü abur cubur yenilince yemek saatinde sofra başında oturur yemek yemezdik 

Annem akıllı kadındı bunun da formülünü bulmuştu. Sofrayı yarım saat önce kurar, bizi sofranın başına oturturdu. Sofranın başında çoğu kez yemek yemezdik. Yemeklere bakıp, öylece otururduk.

 Annem, buna müsaade eder miydi? Sofrada önümde duran kaşığı alıp, iki elimin üstüne de vurduktan sonra kaşığı zor da olsa elimi tutuştururdu. Kaşığı birkaç saniye elimde tutup tekrar sofraya bırakırdım. Annemin bakışlarından da, gözlerimi kaçırırdım.                                         

                                 Yaz tatiliydi. Teyzemin kızları gelmişti. Evimizin birkaç metre uzağında ki, evi teyzem her yaz şenlerdi. Birkaç ay çocuklarıyla birlikte o evde kaldıktan sonra eşinin öğretmen olduğu Çaykara’ya tekrar giderdi. 

Annem ve teyzem ev işleriyle uğraşırken biz çocuklara da, arazide dolaşıp, oynamak kalırdı. Önce karınca yuvalarına gidip, onların yaşamını incelerdik. 

Siyah ve kırmızı karıncalar dikkatimizi oldukça çekerdi. Onları kendimize göre ayırmıştık. Siyah karıncalar Türk, kırmızı karıncalar düşmandı.

Siyah karıncaların yuvalarına gitmelerine müsaade eder, yuvalarına şeker bırakırdık. Kırmızı karıncaları bazen ezip öldürürdük. 

Arazide dolaşmaya devam. Taşların arasında bobos amca adını verdiğimiz tüylü bir böcek türü vardı. Bunu gördüğümüz yerde üç parçaya böler, sonra toprağa gömerdik. Ardından bobos amca öldü diye ağlardık. 

Bir keresinde bobos amcayı gömdükten sonra ağladığımızı annem duydu. Yanımıza gelerek; “ne yapıyorsunuz burada? Niye ağlıyorsunuz? O toprağa ne gömdünüz?”peşi sıra sordu.  Annemin yüzüne bakmadan “bobos amca öldü.” Deyince 

Annem; “ne bobos amcası, bobos amca da, nedir?”

Gözyaşlarımı sildikten sonra annemin yüzüne bakarak;”bobos amca işte! Bobos amcayı kestik. Sonra gömdük. Sonra da üzüldük.”

Annem elimden tutup oturduğum yerden beni kaldırdı. Önce elimi yüzümü yıkadıktan sonra kıyafetlerimi değiştirdi. Aynı işlemi kuzenlerim  ve ablama da yaptı. Sonra da, arazide başı boş dolaşmamamızı yasakladı. 

Bir canlıyı öldürmenin günah olduğunu bir daha asla yapmamamız gerektiğini söyledi. 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —