BİZ NE YAPALIM
Hayat, çoğu zaman istenilen şekilde devam etmemektedir. Bazen sıkıcı günler bazen de, neşeli günler geçirilir.
Günümüzde maddiyata dayalı hayatlar kurulduğundan mutsuzluk oranı o ölçüde artmıştır. Aza kanaat etmek faniler için olması gerekendir. Ne yazık ki, bu gerçekten uzaklaşıldı.
Oysa yaşamlar çizilen alın yazılarla devam eder.
Vaktiyle yoksul bir adam, ailesini hamallık yaparak geçindiriyordu. Gün geldi yoksul adam iş bulamaz oldu. Hangi kapıya gittiyse eli boş döndü. Çocuklarının boğazından bir lokma ekmek geçiremez oldu.
Günlerce çocukları aç yatar kalkar oldu. Adamın karısı daha fazla dayanamaz ve kocasına; “yavrularımız günlerdir aç. Bir iş bulsaydın.”
Adam, içini çekerek; “çalmadığım kapı kalmadı. Hiç biri bana iş vermedi. Ben de bilmez miyim, çocuklarımızın günlerdir boğazlarından bir lokma geçmediğini.”
Kadın haklısın der. Sonra da gelinlik bohçasından çıkardığı baş örtüyü satması için kocasına verir. Adam ıkına sıkına baş örtüyü alır. Ve satmaya gider. Bir kaç satıcıdan sonra iki akçeye baş örtüyü satar. Yiyecek almaya giderken, yol kenarındaki bir dilenci; “Allah adına peygamber aşkı için beni de gör. Çocuklarının sıhhati için. Beni boş çevirme.”
Adam, cebinden iki akçeyi çıkararak, dilenciye verir. Eve üzgün bir şekilde gider. Çocuklar babalarının yiyecek getirdiğini düşünerek, pencereden bakarlar. Adam, eşine ve çocuklarının yüzüne nasıl bakacağını ve söze nereden başlayacağını bilemez. Kadın, yiyecek almadığını görünce, baş örtüyü satıp satmadığını sorar. Adam başından geçenleri eksiksiz anlatınca, kadın kocasına hak verir. O akşamda aç ve susuz yatarlar.
Kadın sabahleyin, kocasına babasının evinden getirdiği saati satması için verir. Adam saati alır. Çarşıya gider. Dükkanlara tek tek sorar. Fakat saati satamaz. Akşam eve dönerken, yol kenarında ki balıkçıyı görür.
İki balığı kalan balıkçı onları da satmak için bağırır. Adam, balıkçının yanına giderek; “bu saatten sonra balıklar senin, bu saatte benim işime yaramaz. Sen saati al bende balıkları alayım.” Balıkçı düşünmeden balıkları adama verir, saati alır.
Eve mutlu bir şekilde dönen adam, karısına balıkları verir. Kadın balıkları alıp, temizlemek için mutfağa gider. Balığın içinden bir inci tanesi çıkar. Kadın inciyi kocasına gösterir. O akşam balık ziyafeti çekerler. Sabah erkenden inciyi satmak için çarşıya giden adam, kuyumcuları dolaşır. Son gittiği kuyumcuya, on beş bin akçe karşılığında inciyi satar. Eve zengin biri olarak döner. Karısına ,inciyi sattığını söyleyerek aldığı parayı bir kez daha birlikte sayarlar. O sırada kapı çalınır. Adam kapıyı açar. Önceki gün gördüğü dilenci yine karşısındadır. Dilenci; “bugünkü kısmetinden bana pay yok mu? Bunca yol yürüdüm.” Der.
Adam, tamam deyip içeri girer. Parasının yarısını dilenciye vermek için geri döndüğünde dilenciyi kapının önünde göremez. Öteye beriye bakınır, fakat dilenciyi yine göremez.
Adam o gece rüyasında; “beni ilk gördüğünde kırmadın ve bana iki akçe verdin. Balıkçıdan iki balık almanı sağladım. Ve bir balığın içinden çıkan inciyi sana Allah gönderdi. Kapına kadar gelip, seni yine sınamak istedim. Aldığın paranın yarısını bana verecek kadar kalbinin temiz olduğunu gördüm.”