Fatma Karahasanoğlu


                          BİRAZ DÜŞÜNELİM

                          BİRAZ DÜŞÜNELİM


                                                 BİRAZ DÜŞÜNELİM

          Çok konu bilmekle, az konu bilmek arasında ki, farkı anlamak için yapılması ve bilinmesi gerekenler neyse, o yapılmalıdır. Bazen incir çekirdeğini doldurmayan konular bile dağ gibi karşımıza gelebilmektedir. İnsanın iç dünyasında yaşadıklarıyla dış dünyada yaşadıkları arasındaki inanılmaz uçurumlar kimi zaman görünmez.        

          Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
-Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.
-Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.

****
             Bektaşi dalıp gitmişti. Güzel ve sakin bir havada Allah’la baş başaydı. Onun dalgınlığını izleyen, yakınındaki masada oturan merakla sordu:-Dalmış gitmişsin, kimin kimsen yok mu, yalnız mısın?

Daldığı alemden ayrılmak zorunda kalan Bektaşi:
-Asıl şimdi yalnız kaldım.

****

             Şarap yapmak yasaklanmış; sıkı bir kontrolle, şarap yapan yakalandığında kellesi vuruluyordu.
Bağ bozumu vakti geldiğinde, Bektaşi üzümlerin suyunu küplere doldurdu. Durumdan haberdar olan hükümdar, Bektaşinin küpleri başına geldiğinde, hiddetle sordu:-Üzüm suyu küplere ne için dolduruldu?

Bektaşi, yakalanmışlığının telaşı ile cevap verir:

-Dolduruyorum ki, orada sirke olsun.

Hükümdar, biraz yumuşayarak yeniden sordu:

-Sirke dersin ama, ya şarap olursa!

Hükümdarın yumuşadığını gören Bektaşi:

-Orasını Allah bilir, dedi.

***
           Bektaşi Baba İstanbul'da gezinirken, padişahın sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu.-Faytona binen padişah mıdır?

-Hayır  padişahın bir kuludur. Cevabını aldı.
Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Sonrada kendi haline baktıktan sonra, ellerine açarak:
-Tanrım, bir padişahın kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna bak! Diye söylendi.

****
              Sofunun birisi Bektaşi’yi denemek ister.

-Baba Erenler, sizler için kerametli diyorlar. İsterse ağacı bile ayağının yanına getirir diyorlar. Bize de gösterinde bizde görelim, der.

Baba Erenler, kendisi ile alay edilmek istendiğini fark ederek, sofuya bir ders vermek gerektiği düşünür ve ağacı çağırmaya karar verir:

-Ağaç gel der, fakat ağaçta hareket yok.

-Ağaç gel der, fakat yine gelmez.

-Ağaç gel der, üçüncü çağırışında da ağaçta hareket yoktur. Bunun üzerine, Bektaşi ağacın yanına gider ve derki:

-Eğer ağaç bize gelmezse biz ağaca gideriz.