DUYGU KARAHASANOĞLU


                              BİRAZ DAHA ÖZVERİ

                              BİRAZ DAHA ÖZVERİ


                               BİRAZ DAHA ÖZVERİ

 

         Hayvanların ne kadar duyarlı olduğunu hepimiz biliriz. Konuşamayan bu yaratıklara zaman, zaman kötü muameleler yapıldığı da bir gerçektir. Gelişmiş toplumlarda hayvanlara verilen değer, ne yazık ki ülkemiz de verilmemektedir. Bunlarla ilgili bir çok dernekler açılmışsa da yeterli olmadığı gözler önündedir.

Rast gele sokaklara bırakılan yavru köpek veya kediler, mahallenin çocukları tarafından, işkenceye maruz kalmaktadırlar. Olaylara diğer yüzüyle bakacak olursak ; Başıboş bırakılan bu hayvanların ne kadar zararlı olduklarını zaman içerisinde anlıyoruz. Demek ki hayvanlara ne şekilde davranmamız gerektiğini  toplum olarak bilemiyoruz. 

Bazı aileler, evlerinde  beslediği hayvanlarla, sevgilerini göstermek isterler. Acıma duygusuyla yapılan bu tür eylemler aslında bir çok tehlikeyi beraberinde  getirmenin yanında, sorun yaratmaktadır.

Küçük çocuğu olan, ailelerde bu durum daha farklı, boyutlardadır. Bütün gün evin içerisinde dolaşan köpeğin, ister istemez çocukla dostluğu oluşur. Her yere beraber gittiklerinden dolayı, çocuğa hazırlanan mamadan hayvansal içgüdüyle yemek isteyince, çocuk bunu engellemek için  yaptığı hamlenin sonucunda köpeğin ona saldırması kaçınılmazdır.

Böyle bir durumu ailelerin çok iyi hesap edip, nelerle karşı karşıya bulunduklarını önceden düşünmelidirler. Evlerde beslenen kediler için de, durum aynıdır. Sivri pençeleri olan bu küçük yaratık, kendisine göre tehlikeli gördüğü durumlarda, hiç tereddüt etmeden pençesini kullanarak kendisini savunmaya çalışır. Başını okşamak isteyen çocuk anlamadan canını acıttığı için kedinin sözü edilen pençesi artık geliyorum der. O anda küçük bir kıyametin koptuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu gibi olayların olmaması için zemin hazırlamaktan kaçınmalı, çünkü hayvanları yeterince tanımıyor ve eğitemiyoruz. 21.Yüzyıla gireceğimiz şu günlerde, trafik lambalarının ne amaçla kullanıldığını bilmeyenlerin sayısı bir hayli fazla oluşu, oldukça düşündürücüdür.

         Eğitilmiş hayvanlar, insanlar için  birer yardımcı, niteliğinin yanında birer sadık dostturlar. Efsaneye dayanan öyküyü anlatmadan geçemeyeceğim. “Vaktiyle adamın biriyle yılan arkadaş olmuşlar. Adam her sabah yılana bir bardak süt, yılanda ona bir sarı altın veriyormuş. Yıllarca süren bu alış veriş adamın hacca gitmesiyle son bulmuş. Oğluna yılanla iyi geçinmesini ve her sabah bir bardak sütünü ihmal etmemesini defalarca söylemiş. Oğlu bir kaç gün bir bardak süt verip, bir sarı altın aldıktan sonra yılanın hazinesini  istemiş. Eğer vermezsen seni öldürürüm deyip elinde ki baltayla sadece kuyruğunu kesebilmiş. Yılan duyduğu acıyla çocuğu oracıkta zehirleyip öldürmüş. Aradan uzun zaman geçmiş, hacdan dönen adam oğlunun neden karşılamaya gelmediğini karısına sorduğunda aldığı cevapla çok üzülmüş. Koşarak yılanın kaldığı yere gitmiş, bir kaç kez seslendikten sonra karşısına çıkan yılan “Sen de evlat yangını, ben de kuyruk acısı olduktan sonra artık dost olamayız.” Söyledikten sonra bir daha adamın karşısına çıkmamış.”

Bu hikaye, hayvanlarla olan ilişkiyi ne güzel anlatıyor. İyilik karşısında her türlü kötülükler eritildiği gibi, kötülüğün karşısında da iyilikler eritilebilir. Aslında hayvanlar alemine, girip onlarla çok kolay dostluklar kurulabilir. Toplum olarak onlara klinikler, barınma yerleri, sosyal amaçlı tesislere kavuşturabilirsek onlarda rahatça yaşamlarına devam edebilirler.