Fatma Karahasanoğlu


       BİLGİ KİRLİLİĞİ

Söz gümüşse, sukut altındır. Sözüyle yola çıkmak günümüz de fazla rağbet görmese de aslında her bireyin örnek alması gereken bir sözdür.


 

                              BİLGİ KİRLİLİĞİ

 

                     Söz gümüşse, sukut altındır. Sözüyle yola çıkmak günümüz de fazla rağbet görmese de aslında her bireyin örnek alması gereken bir sözdür.

Sözler, dudaklardan dökülmeden önce defalarca düşünülmelidir. Söz dokuz boğumdur derler. Düşüneceksin sonra söyleyeceklerini söyleyeceksin. Gündemde kalmak için düşünmeden konuşanlar nasıl bir gaflet içerisine düştüklerini çok sonra anlayıp pişman oluyorlar. Ama söz de çoktan dudaklardan dökülüp, hedefine kilitlenmiştir.

Hedefine kilitlenen sözler, çoğu zaman kişisel çıkarlar yüzünden meydana gelmektedir. Her kim olursanız olun, dilinize hakim olun. Sonra başınıza iş açarsınız. Olur olmaz yerde başınız derde girer.

                     Son yılların yada çağın hastalığı; dinlememek. Birileri bir şeyler anlatır. Kimse dinlemez. İşine yarayanı aldıktan sonra gerisi kulak ardı edilir. Alınan bilgide, yarın öbür gün açığını nasıl yakalarım bilgileridir.

Bilgi kirliliği her nedense yaşam biçimi haline geldi.  “Dilimde olan sözü çıkartayım da gerisi önemli değil.” Birilerine dokunur, birilerini incitir. Hiç birinin ehemmiyeti yoktur.

Öğretmen öğrencilerine dönerek “her birinize tek soru soracağım.” Der. Ve ön sırada oturan öğrenciyi kaldırır ve “bir tavukta kaç tane tüy vardır?” sorar.

Öğrenci,  düşünmeden “3219” der. Öğretmen meraklı bakışlarla “nereden biliyorsun?” öğrenci, “öğretmenim, ikinci soru sormak yoktu.”

Düşünmeden konuşmanın ne denli zararlı olduğu ortada. Öğretmen baştan düşünmeden soru sordu, ardından yine düşünmeden ikinci soruyu sordu.

Buradaki konu çok önem taşımaktadır. Öğrenci, o kadar dikkatli ki, öğretmeninin  bir soruyla kalacağını hesaplayarak cevabını ona göre verdi.  Öğretmenin ikinci sorusunu zaten cevaplamayacaktı.  

                      Günlük hayatta bu tip hatalara defalarca düşülüyor. Hangisinden ders çıkartılıp aynı hata tekrarlanmıyor. İşin tuhaf yanı yapılanların farkında olunmaması. Hatırlatma yapıldığı vakit, inkar mekanizması devreye girerek, retler başlar.

                Başlangıç noktasına bakıldığında nelerin hata olduğu rahatlıkla görülür. Ancak hiç kimse başlangıç noktasını görmek istemiyor. “BEN” deyip olayları kendi etrafında döndürmek istiyor. Güneş bir tane etrafında da dokuz gezegen vardır. Ne yazık ki günümüzde bunu bilmeyenlerin sayısı oldukça fazla.

                    Dünyanın kendi etraflarında dönmesini isteyenler, gaflet uykusundan bir önce uyanmalıdır. O gaflet uykusu, onu daha da çıkmaza sürükleyecek, benden demesi. Sonra demedi demeyin, uyarmadı da söylemeyin.

                   Adamın biri arkadaşını alıp, kız istemeye gider. Eve girmeden önce arkadaşına, “ben ne söylersem sen iki kat fazla söyle.” Der ve içeri girerler. Hoş sohbetten sonra çaylar gelir. Damat adayı, bir evi olduğunu söyler, arkadaşı söze karışarak, “bir değil iki evi var.” Damat adayı bir arabası olduğunu söyler arkadaşı, “bir değil iki arabası var.” Damat adayının çok hoşuna gider. Çayını yudumladıktan sonra saçlarının biraz dökük olduğunu söyler, arkadaşı “olur mu, başında tek saç yok, keldir.” Der.

Buradan da şunu anlıyoruz. Kendimizi tanıtırken, abartıya kaçmadan, olduğumuz gibi anlatmalıyız. Karşı tarafı etkilemek için yalana dolana ihtiyaç duyulmamalıdır.