Fatma Karahasanoğlu


                               BEŞ ÜZERİNDEN SIFIR 

   Eskiden hayatlar çok daha farklıydı. İyi mi, kötü mü bilmem ama önceki hayatlarda samimiyet içtenlik ön plandaydı.


                                    BEŞ ÜZERİNDEN SIFIR 

 

                         Eskiden hayatlar çok daha farklıydı. İyi mi, kötü mü bilmem ama önceki hayatlarda samimiyet içtenlik ön plandaydı. Hayat koşulları ne olursa olsun huzur aile için en başta gelen özelliklerdendi. Zorluklar aileler için çıkmaz sokak değildi.

 Geçmişin sayfalarını gelin birlikte aralayalım. Sıradan bir ailenin öyküsünü birlikte okuyalım. “Babam işçiydi. Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına. Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira. Çamaşırlar  deterjan yerine  küllü suyla yıkanırdı. Küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı; etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur. Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi. Oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. Dere kenarından  ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu. Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur. Ama dedim ya, sevgi öylesine çoktu ki evde, sevgi karnımızı doyuruyordu.”

Bu hikaye bize o kadar çok şey anlatıyor ki, mutluluğun parayla olmadığının da altını çiziyordu.  Yoksulluk onlar için engel değil.  Ağır işlerde çalışmakta sevgilerine engel değil. Yoksulluktan utanıp, kendilerini çıkmaza da sokmadılar. Sevgi her şeyin üstesinden geldiği gibi bu ailenin de yoksulluğunun üstesinden geldi.

Aslında o hayatlarda gerçekçilik vardı. Yemek yok diye kavga edilmezdi. Ekonomiyi bahane edip, şiddete hiç baş vurulmazdı. Herkes kendi işini yapmaya çalışır öteye beriye sataşmazdı. Yapılan dedikoduların bile adabı vardı.

Hırs, kin, nefret, kibir vs. düşman tavırlarla sohbet edilmezdi. Birinin arkasından değil, yüzene karşı konuşulurdu. Yanlış her zaman yanlış olarak kabul edilir birinden menfaat görecek  diye yanlışa, doğru denilmezdi. Verilen sözlerin arkasında durulur, kaypaklık yapılmazdı. Hele iki yüzlülük asla kendine yer bulamazdı.  Komşuluk ilişkileri çıkar ilişkisi değildi. Alış verişe giden anne çocuğunu kapı komşusuna gözü kapalı emanet ederdi.

Büyüğe gösterilen saygının yanında küçükten de sevgi eksik edilmezdi.   Komşuda pişer, bize de düşer. Düşüncesiyle hareket edilir, pişirilen yemek komşulara da, dağıtılırdı. Yemek kokusunun da hakkı olur düşüncesi ön plandaydı. Cimrilik, somurtkanlık hayat felsefelerinde yer almazdı.

                   Bugün apartmanlarda bırakın komşuluk ilişkisini birbirlerine düşman gibi bakışlar mevcut. Asansör yada merdivenlerde karşılaşıldığında selam verme tenezzüllünde bile bulunulmuyor. Mutluluklar yada acılar paylaşılmıyor. Güler yüz yerini, sert bakışlara bırakıyor. Seviyesizlik, ahlaksızlık ödev gibi iyi ezberlendi. Asla bu gibi kötü alışkanlıklardan ödün verilmiyor.   

Tahammülsüzlük ön safhada. Geçimsizlik, deseniz öyle bir özellik kalmadı. Davranış bozukluğu deseniz, beş üzerinden sıfır puan.