DUYGU KARAHASANOĞLU


                         ANILARDAN BİR SAYFA

 Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal; “öğretmenler; yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”


                                        ANILARDAN BİR SAYFA

                        Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal; “öğretmenler; yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Sözüyle hareketle 1925 yılında Öğretmen Okulundan mezun olan Niyazi Karahasanoğlu, kırk yıllık meslek yaşantısını özveriyle tamamladı.

Öğretmenlik yaptığı Akarsu İlkokuluna, beş  köyden öğrenci geliyordu. İki derslik okulda eğitim öğretim ne şekilde verileceğini iyi planlayan Niyazi öğretmen, disiplinli bir o kadar donanımlıydı. Beşeri ve din eğitimini aynı anda verebilen ender öğretmenlerdendi. Şartlar ne kadar ağır olsa da, öğrencileri yetiştirmek ve topluma yararlı bir birey olmaları için gecesini gündüzüne katan Karahasanoğlu, bir ilki de başardı.

                         Şehir dışında olduğum bir gün  telefonum ısrarla çalar. Hattın ucundaki, sesi önce tanımadım. Daha sonra kendisini tanıştırınca tanıdım. Arayan dedem Niyazi’nin 1945 yılında Akarsu köyü ilkokulundan mezun ettiği 86 yaşındaki Remzi Özdemir’di.

Remzi Özdemir yıllar sonra beni arayıp bulmasına vesile olan 4 Şubat 2019 yılındaki yazdığım makaleydi. Özdemir, makalemi okuyup çok beğenmişti. Soyadım kendisinse tanıdık gelmişti. İlkokul öğretmenin soyadıyla aynı olmam dikkatini çekmişti. Beni bulması zor olmadı. Telefon görüşmesinden bir kaç gün sonra yakın akrabası olan Trabzon Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Ali Osman Aydın’ın kuyumcu dükkanında buluştuk. Yılların Remzi amcada bıraktığı izler oldukça belirgindi. 

Anılarını anlatmaya başlayınca, yüzündeki tebessüm ve gülümseme görülmeye değerdi. Remzi amca söze başladı. “diploma alacak olduğumuz gündü. Öğretmen kadar bizde heyecanlıydık. Sınıfımızda iki kız öğrenci vardı. Biri öğretmenimizin kızı Nedime, diğeri de Ayşe isminde bir kızdı. Ayşe, son sınıf olan beşinci sınıfa  fazla devem etmedi. Her gün okula gelmiyordu.annesine bağ da bahçede yardım ediyordu. Öğretmenim beni yanına çağırtarak ‘Remzi, git Ayşe’yi çağır okula gelsin.’ Öğretmenime bir şey soramadım. Ayşe’yi çağırmak için evine gittim. Ayşe annesiyle birlikte tarla kazıyordu. Beni görünce şaşırdı. Neden geldiğimi sordu. Öğretmenin istediğini söyledim. Ayşe daha da telaşlanarak; ‘defter kalemim yok. gelemem.’  Ben sana veririm deyip kendisini ikna ettim birlikte okula gittik. Öğretmenimiz yanımıza geldi. Ayşe’nin diplomasını elinde tutan öğretmen; ‘gel Ayşe kızım, bu senin ilkokul diploman. Hayırlı olsun.’ O anda Ayşe’nin gözleri doldu.”

Remzi amcada bu anıyı anlatırken, duygulandı. Gözlerindeki ışık ve parlaklık, daha da belirginleşti. Daha bir çok anıya, duygu yüklü dolu sözlerle yol verdi.

“Matematik dersini sevmiyordum. Çünkü anlamıyordum. Dersten kaçmak için arkadaşımla anlaştım. Birlikte balık tutmak için dereye gittik. Kırmızı  pullu alabalıklar derelerde kum gibiydi. Derenin sağını solunu taşlarla keserek suyun akışını engelledik. Oluşan havuz içerisinde biriken  balıkları bir kovaya doldurduk. Amacımız öğretmenimize balıkları getirip derse o yüzden geç kaldığımızı söylemekti. Mutlu bir şekilde elimizde balık dolu kovayla okula gittik. Öğretmenimizin odasının kapısını tıklattık. İçerden tok ’gel’ sesiyle kapıyı usulca açtık. Elimizdeki kovayı göstererek, öğretmenim sizin için balık tuttuk. Matematik dersine de bunun için gelemedik.öğretmen nöbetçi öğrenciyi çağırarak, iyi bir çubuk getirmesini söyledi. Nöbetçi öğrenci çok geçmeden elinde iyi çubukla geldi. Öğretmen avuçlarımızı açmamızı istedi. Her iki elimize ikişer çubuk vurduktan sonra; ‘balıklar için teşekkür ederim. ben hakkımı aldım, size de hakkınızı verdim.’ O günden sonra matematik derslerinden hiç kaçmadım. Ve öğretmenimden yediğim ilk ve son dayaktı. Bir daha hiç dayak yemedim. Öğretmenim öyle disiplinli olmasaydı. Beş ayrı köyden gelen çocukları eğitemezdi. Bugün ne biliyorsam, öğretmenimin öğrettikleri sayesinde biliyorum. Mekanı cennet olsun.”