DUYGU KARAHASANOĞLU


ANILAR-1

Anı biriktirmek kadar, onları kaleme almak da, zor. Öyle anlar gelir ki, hangisini nasıl yazacağınızı bilemezsiniz. Geçen her yıl, anılar sayfasında yerini alır.


                                          ANILAR-1

 

                       Anı biriktirmek kadar, onları kaleme almak da, zor. Öyle anlar gelir ki, hangisini nasıl yazacağınızı bilemezsiniz. Geçen her yıl, anılar sayfasında yerini alır. 

Anılar sayfasında yerini alan anı, yeni anı gelene kadar güncelliğini korur. Sonra diğer anılar gibi arka sayfalara geçer. 

Hayat bu! Kime, neyi, ne zaman yaptıracağı belli değil. Yunus Emre’nin dediği gibi; “Hay’dan geldik Hu’ya gidiyoruz.”

                       Babamın sineması olduğundan bizim evde, sinemaya gitme alışkanlığı vardı. Özellikle aile filmi geldiğinde babam, locada yerimizi ayırırdı. 

Annem, sinemaya gideceğimiz akşam öğleden sonraları bizi iki, üç saat uyuturdu. Uykunuz olup olmadığı önemli değil, annem uyu dedi mi, uyunulacak. Bunun başka alternatifi yoktu. Onun için kuzenler arasında anneme yatılı bölge okul müdiresi lakabını takmıştık. 

                       Bir bahar akşamıydı. Sinemaya gitmek için evde büyük bir hazırlanma telaşı vardı. Hangi kıyafeti giyeceğime bir türlü karar veremiyordum. Sekiz yada dokuz yaşındaydım. Zaman hızla geçince annem acele etmemi  istedi. O anda ne giyeceğime de karar vermiştim. Annemin ördüğü pembe etek ve pembe bluz üzerine yine annemin ördüğü beyaz hırkayı giydim. Saçlarım uzun olduğundan annemin örmesini  bekledim. 

Annem, her zaman yaptığı gibi saçlarımı özenle örüp, örgülerin bitim yerine beyaz kurdela taktı. İki örgü saçlarım beyaz hırkanın üzerinde çok güzel olmuştu. Defalarca aynaya bakıp, kendimi seyrettim.  

Teyzemde çocuklarıyla birlikte hazırlanıp evden çıktı. Hava iyice kararmıştı.  Gökyüzü yıldızlı paltosunu giymeye hazırlanırken,  ay tüm ışınlarını bulutların arasından çıkardı. 

Teyzemin çocuklarıyla birlikte dokuz çocuk oluyorduk. Güle oynaya asfalt yoldan ilerledik. Annem, teyzemle sürekli konu bulup, konu açtılar. Bir konu kapatıyorlar, diğer konuyu açıyorlar. 

Çarşıya girdiğimizde açık olan dükkanların ışıkları kaldırıma yansıması gözlerimizi bir anda kamaştırdı. Saatçinin önünden geçiyorduk. Çikolatayı çok severdim. Büyük babam her gün bana büyük kırmızı kağıtlı saray çikolatası alırdı. Onun için çikolata nerede görsem dayanamam. 

Tonton yaşlı saatçi de, bu huyumu bildiğinden her sinemaya gittiğimiz akşam önümüzü keser, “benim kızım olursan, çikolatayı veririm. Dahası her gün sana başka çikolatalar alırım.” Derdi. Bu akşamda, tonton şişko saatçi önümüze çıktı. Kolumdan tutup, çikolatayı uzattı. Diğer elimle annemin elini sıkıca tutuyordum. 

Tonton saatçi, “benim kızım  ol, çikoltayı al.” Dedi. Annem gülerek cevap verdi. Sonra ilermeye başladı. Tonton şişko saatçi elimden sıkıca tutuyordu. Benim bir sesim gölte, bir sesim yerde. Çikolataya da bakmaz oldum. Çünkü anmem gitti. Göz pınarlarımdan süzülen yaşlar, önüme gelen örgülü saçlarımı ıslattı. 

On dakika sonra  fazla uzak olmayan sinemaya doğru şişko saatçinin elinde ilerledik. O sırada ağlamayı kesmiş, çikolatayı elime almıştım. 

Sinemanın ışıklarını görünce yüzüm aydınlandı. Babam kapıda bana gülümsedi. Şişko tonton saatçi beni babama teslim ettikten sonra geldiği yerden geri döndü.   

Ne zaman bir satçi önünden geçsem aklıma, çikolata ve tonton şişko saatçi gelir.