DUYGU KARAHASANOĞLU


                             3 ARALIK DÜNYA ÖZEL BİREYLER GÜNÜ

                             3 ARALIK DÜNYA ÖZEL BİREYLER GÜNÜ


                             3 ARALIK DÜNYA ÖZEL BİREYLER GÜNÜ

 

                             “Ya olduğun gibi görün, yada göründüğün gibi ol.”  Mevlana’nın bu sözünü bileninizde var, bilmeyeninizde!..

Öyle sözler veriliyor ki, verilen sözler tutulmadığı gibi unutulup gidiyor. Ya söz vermeyeceksin, yada verdiğinin sözü tutacaksın.

Günümüzde bir çok konu gündeme gelip, projelendirilmesi gerektiği hususunda konuşulur. Sonra da,  zaman tünelinde kaybolup yok oluyor.

                                 Geçen hafta özel bireyler günü kutlandı. Ben özel bireyler günü yazıyorum çünkü bazılarının gözüne girsin diye. Engelliler günü ne demek? Engel kelime manası özel bireylerle hiç örtüşmemektedir. Herkes özel birey olamaz. Allah’ın takdirine şayan olanlar özel birey olur.

Hiç kimse olaylara kem küm etmesin. Her şey açık net bir şekilde ortadadır. Her günün bir anlamı ve özel durumu vardır. Ancak 3 Aralık Özel bireyler için oldukça özeldir.  Onlar hayata tutunmak için bir çok mücadele veriyorlar sadece onlar mücadele vermiyor. Anne ve babaları da aynı mücadeleyi vermektedir. Zor olan hayatları daha da zorlaştırmanın manası yoktur. Herkes elini vicdanına koyacak ve şapkasını  önüne eğecek. O dedi, bu dedi sözlerle hiç bir yere varılamayacağı aşikardır.  

                 Hazret-i Mevlana’nın Mesnevî’de ki,kibirli fare ile sabırlı devenin ibretlik hikayesini paylaşmak istedim.

“Küçük bir fare kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fare, kendi küçüklüğünü göremeden:

“– Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!” diye böbürleniyordu.

Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, manidar bir şekilde: “Ey dağda, ovada bana arkadaş­lık eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kal­mak, sana yaraşır mı?” dedi. Mahcup düşen fare, kekeleyerek şöyle cevap verdi: “Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.”

Deve suyun içine girip:“ Ey kör fare! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!” dedi.

Fare çaresiz ve mahcup itirafına devam etti:“Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.”

Bunun üzerine akıllı deve, fareye şu nasihatte bulundu: “Öyleyse, gurur ve kibire aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüşe kapılıp şımarma; çünkü Allah, şımaranları sevmez!..Var git; sen, kendin gibi farelerle boy ölçüş!”

Artık, iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fare:“Tevbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!” diye yalvardı.

Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:“ Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zira vazifem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir.” dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.