TEMİZ TOPLUM, TEMİZ DOĞA
Yaşımız başımız gereği artık gürültüden patırtıdan uzak kalmayı yeğliyoruz,
onun için de çok az seyahat ediyoruz, hele hele İstanbul, Ankara yada İzmir
gibi metropol kentleri bir iş, bir bahane olmadıkça sırf gezmek amaçlı gitmek
aklımın ucundan bile geçmez.
Hatta bu büyük metropollerin dışında bazı dinlence merkezleri var, örneğin
Bodrum, Antalya, Fethiye, Marmaris gibi yörelere bile hiç gitmedim desem yeri
var.Niye gideyim ki kuru insan kalabalığı, gürültü , sıcak, ter kokusu ..üstelik de
bir yığın para, masraf vs.
Dediğim gibi bana gelmez böyle yerler, bana Karadeniz´in yaylaları yeter de
artar bile.Zaten iklimlerdeki hızlı yaşanan bu değişimle çok değil şurada birkaç yıl
sonra Karadeniz Türkiye´nin yaşam koşulları bakımından en uygun bölgesi olacak, insanlar bu bölgeye akın akın gelecek fakat yer bulamayacak, şimdinin Antalya´sı
Bodrum´u Fethiye´si belki de sıcaktan yaşanmaz hale dönüşecek, kim bilir?
Diyeceğim o ki herkes yaşadığı yörenin, yaşadığı coğrafyanın değerini bilsin,onu gözü gibi korusun, üç kuruş para uğruna, kısa erimli çıkar uğruna ortalığı berbat
etmesin.öyle süslü püslü laflara da karnımız tok , yok efendim yaşadığımız doğa,
çevre bize çocuklarımızdan emanettir. Geç bunları, yaşadığın çevre her şeyden
önce senin çevrendir, sen sahip çıkacaksın, sen sahiplenmezsen , kimse sahip
çıkmaz, önce sen sahip çıkacaksın, katletmeden, pisletmeden doya doya yaşayacaksın ve senden sonrakilere de tertemiz devredeceksin.Bu böyle sürgit
devam edecek.
Bir şey daha söylemek istiyorum; çevre kirlenmezse insan da kirlenmiyor, biliyor
musunuz, elbette ki insan kirlenmezse çevre de kirlenmiyor.
Eskiden, çocukluğumuzda, gençliğimizde anımsıyorum köylerde hac ibadetini yerine
getirmek için Arabistan´a gidecek hacı adayları öncelikle, köylerine yol. kaldırım,
çeşme yaparlardı, yada köyde yok yoksul insanların ihtiyaçları karşılanır, hacca
öyle giderlerdi.Yoksa benim param var, istediğim gibi giderim, kim ne karışır , böyle
bir şey yoktu.
Şimdi ise kim kime, dum duma, herkes bildiğini okuyor, komşusu açmış, kendisi tokmuş bunları kim düşünüyor.
İnsanın doğaya , insanın insana yabancılaşması da herhalde böyle bir şey. Ne diyelim?
Her ne kadar mümkün olduğu kadar az seyahat ediyorum dediysem de geçenlerde
bir bahaneyle yolum İstanbul´a düştü.
Sabah saatlerinde Sabiha Gökçen hava alanına indim. Çantamı, valizimi aldıktan sonra otobüse binmek için bilet almaya sıra geldi.Sorduk soruşturduk çevremizde
kiler tarif ettiler, duraklara yerleştirilen makinelerden alınıyormuş.Şunu da unutmadan söyleyeyim ki buralarda insanlar birbirine olabildiğince yardımcı olmaya
çalışıyorlar, kent kültürünün gereği midir, değil midir bilmem.
Neyse biz geçtik bilet makinesinin başına , iki çekimlik bilet alacağız, alacağız da al
alabilirsen, bilet almak için makineye on lira vermek gerekiyor, fakat ne mümkün
makine bizim on lirayı bir türlü kabul etmiyor, devamlı geri veriyor. Ben makineyle
cebelleşirken, yanımdaki benden daha genç bir arkadaş, belli ki Malatyalı, çünkü
elinde üstünde MALATYA KAYISISI yazan hediyelik kutular var, dedi ki:
"Amca bir de şununla dene" çıkardı cebinden başka bir on liralık uzattı, ben de
benimkini ona verdim onun on liralığını aldım, makineye uzattım.Makine aynen
eskisi gibi on lirayı geri çevirdi.İkinci kez gene aynı.Bu kez ikinci bir on lira çıkardı, uzattı, bunu deneyelim dedi, gene yok.Üçüncüyü çıkardı,uzattı, arkasından da
dua okumaya başladı. Evet evet, ben makineyle uğraşırken bizim Malatyalı yurt
taşımız bize yardımcı olmak için dua okuyor.Tertemiz duygularla, tertemiz yüreğiyle
bana destek için dua okuyor.Niçin demişler "İNANÇ MANTIKTAN ÜSTÜNDUR"
diye.
Arasan Türkiye´de milyonlarca böyle milyonlarca insanımız var.
Bir de bu tertemiz inançlı insanları kandıranlar var, sömürenler var, soyanlar var,
ah birileri daha var ki onlar da bu gibi insanlara tepeden bakıyorlar, akılları sıra onları küçümsüyorlar, sırf inançlarından dolayı yobaz diyorlar.
Oysa ki asil yobaz senin o tertemiz inançlarını sömürenler, ve sana inançlarından
dolayı yobaz diyenler değil midir ?
Ah bunu bir görebilsen, bir görebilsen her şey düzelecek, gerçek dostu düşmandan
ayıracaksın , ama bir görebilsen.
Seni aldatmayan iki büyük insan tanıyorum ben, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
Nazım Hikmet.
Oradan kuzenim emekli Yrb. Hilmi Akbulut´la Saroza geçtik.Tertemiz, bâkir bir doğa
ve tertemiz bir deniz.Daha henüz çivi çakılmamış.Boş ver çakılmasın , hep böyle kalsın.
Sakin, dingin, tertemiz.Fakat kalır mı kalmaz, ötede Çanakkale köprüsü yapılıyor,
öbür tarafta da doğal gaz limanı.
Yakında oralara da hücum başlar, ortalık çöp yığınına döner.İnşallah yanılırız.
Bir şeyleri yaparken bir şeyleri yıkmak zorunda mıyız?