Fatma Karahasanoğlu


SICAK YÜREKLER MAZİDE KALDI

Neredeydik, nereye geldik, nereye gidiyoruz?!


                        SICAK YÜREKLER MAZİDE KALDI  

                     

                  Neredeydik, nereye geldik, nereye gidiyoruz?!

Herkes kendine göre bir şeyler söyler ve yorum yapar. Kimse ?sütüm karadır´ demez.

Doğruların son günlerde yanlışlara mahkum olduğunu üzülerek görmekteyiz.

Kırk yaş ve yukarı olanlar, çocukluk yıllarındaki samimiyeti, masumiyeti ve temiz yaşamları çok iyi hatırlar. Köyde veya ilçenin kenar mahallesinde oturanların mutlaka tavukları yada ineği vardı. Hayvansal ürünleri sadece ev halkı tüketirdi. Yani süt veya yumurtayı satmak gibi bir dertleri yoktu. İlle de, para kazanacağım diye üstünü başını yırtıp paralamazdı. 

Cep telefonları olmadığı için birilerini zengin etmek için de sürekli telefon değiştirme derdi de, yoktu. Birilerini dolandırmak yada parasını çarpmak için gece gündüz plan kurmak da, yoktu. Herkes kendi işinde gücünde yaşamaya çalışırdı.  

               Çocukluğumun geçtiği mahalle, ilçenin kenarında olsa da, anayolun üzerindeydi. Evler, yolun her iki tarafına inci gibi dizilmişti. İki katlı ve tek katlı olan binalarda yaşayanların yürekleri gibi yüzleri de temizdi. Komşuluk  ilişkileri menfaate dayalı değildi. Birinin derdi diğerinin derdi olup birlikte çözüm yolları aranırdı.

Bu mahallede yaşayanların her biri toprakla haşır neşirdi. Kimi tarlasına patates, mısır, eker.  kimi lahana, pazı yetiştirirdi. Marul maydanoz, pırasa tarlalarda olmazsa olmazdı. Nane, tere de sofraların vazgeçilmezleri arasındaydı. Kış mevsimi başka güzellikte, yaz mevsimi de başka güzellikte geçerdi. Baharlar, kendilerine özeldi. Her mevsimin ayrı güzelliği olsa da, kış aylarında yakılan sobaların tadı bir başkaydı.

Soğuk havaların vazgeçilmezi sobalar, evin içini ısıttığı gibi yürekleri de ısıtırdı. Balkondan balkona sohbet etmeler, çocukların birbirlerine ders çalışmaya gitmesi, okulda verilen ödevlerin ansiklopedilerde aranmasının tadı belki de, hiçbir yerde yoktur.

Mahallenin her evi farklıydı.  Türkan teyzenin evi de, mahallenin kahvesi konumundaydı. Kadınlar, Türkan teyzenin çift katlı ahşap evinde toplanır. Sobanın üzerinde kaynayan ıhlamurun sesiyle mahallenin dedikodusu yapılırdı. Desenli kilim üzerine tahta sofradaki mısır ekmeğinin dumanı tereyağına kavuşmak için beklerdi. Dedikodu, sıcak ekmek yenirken bile devam ederdi. Neler konuşulmazdı ki, siyasetten spora, evlilikten, boşanmaya, kız istemekten, düğüne kadar her şey o tahta sofra etrafında toplanan kadınların dudaklarından dökülürdü.

                   Çocukluğum gibi bu mahallede tarihe karıştı. Sözünü ettiğim evlerin hepsi istimlak edildiği için yıkıldı. Mahallede yaşananlar hatıralarda ve o yıllarda kaldı.

 Günümüze baktığımda soğuk yüzler, soğuk yürekler görüyorum. Komşuluklar menfaate dayalı, sohbetler de maddiyat yüklü.