Fatma Karahasanoğlu


OLUMSUZLUKLAR

Çocukluğumuzda tarladan topladığımız ürünlerin tadı da görünüşü de farklıydı.


                                            OLUMSUZLUKLAR           

 

                                  Çocukluğumuzda tarladan topladığımız ürünlerin tadı da görünüşü de farklıydı. Herkes kendine göre tarım yapar.  Büyük yada küçük baş hayvan beslerdi. Bahar aylarında, rengarenk çiçekler ve yeni yeşeren otlar inek ve koyunların vazgeçilmezi olurdu.  Sumanlar, asmalar hayvanlar için kesilip ahıra yemliklere konurdu.

Geniş ovalarda ekilen buğdaylar başak zamanı görülmeye değerdi. Pirinç tarlaların zarafeti üreticinin yüzünü güldürürdü.  Hemen hemen her bölgede yetişen patates soframızın baş tacı ve vazgeçilmezidir. Patatesten ne olmaz ki,  kızartmasından haşlamasına, buğulanmasından, kayganasına, kavurmasından kumpirine kadar bir çok yemekte sebzenin  yanında patatesi görürüz.

                               Çeşit çeşit sebzeler, türlü türlü meyvelerle Anadolu cennetten faksız olmasına rağmen son yıllarda Anadolu kendine bakamaz duruma geldi. bir çok ürünü ithal eder olduk. Tarım alanları nadas bırakıldı yada inşaat alanlarına terk edildi. Çocukluğumuzdaki güllük gülistanlık bahçelerin yerini beton yığınları aldı. Oyun oynanacak  alanlar bile beton oldu. Oyun oynarken toprağa düştüğümüzde küçük sıyrıklarla olay atlatılırdı. Bugün beton zeminler şanslı olmaYı engelliyor.   Bu kadar binaların yapılması tarım alanlarını azaltmaktadır. Ülkenin dört bir yanında ucube gibi görünen yüksek binalar yaşam alanlarını kısıtladığı gibi sağlıklı beslenmeyi de etkilemektedir.

Büyük kentlerde yaşayanların bir çoğu ayaklarını aylarca toprağa basmadıklarını söylüyor. Bağda bahçede dolaşmayan bir insan enerjisini ne şekilde atabilir. Her gün beton yığınları arasında ömrünü tüketenler, sağlıklı düşünebilir mi? Ağacın bir dalını tutmak, yada toprakta birkaç adım yürümek insanın benliğinde farklı bir huzur bırakır. Bugün öyle bir hal oldu ki, topraktan kaçar duruma gelindi. Sağlıksız alış veriş merkezlerini cazibeli gösterenler, bir gün gelecek insanlığın hangi boyutta olduğunu olumsuzluklar içinde yaşadığına tanık olacak.  

                           Acilen tedbirler alınmalı. Bu gidişle tüm ürünleri yurt dışından ithal hale geleceğiz. Anadolu´nun verimli toprakları bir an önce tarımla buluşmalı. Eğer bu olmazsa tehlike çanları tüm yurdu saracaktır.  

                             Süleyman´a hayvanlarla, özellikle de kuşlarla konuşabilme yeteneği bahşedilmişti. Bir gün yaralı bir kuş ona gelerek, kanadının bir derviş tarafından kırıldığını söyler. Dervişi huzuruna getirten Hz. Süleyman sorar:

? Bu kuş senden şikayetçi niye bu kuşun kanadını kırdın? Derviş:

? Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı incindi, der.

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa dönerek:

? Bak bu adam da haklı. Sen neden kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolun, kanadım kırıldı diye şikayet ediyorsun ! Kuş cevap vermiş:

? Efendim, ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah´tan (c.c.) korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım! Hz. Süleyman bu savunmayı beğenir.

? Kuş haklı, hemen bu dervişin kolunu kırın, diye emreder. Kuş o anda:

? Efendim, sakın böyle yapmayın, der. Nedeni sorulduğunda, Kuş:

-Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.