DUYGU KARAHASANOĞLU


NE DİYELİM

Söylenecek çok söz, yazacak çok konu var!.. Cahillik mi, daha kötü, aç gözlülük mü? Aç gözlülüğü bilmem ama cahillik oldukça fena. Nedenlerini tek tek saymayacağım. Birkaç örnekle anlatmaya çalışacağım.


                              NE DİYELİM

                  Söylenecek çok söz, yazacak çok konu var!.. Cahillik mi, daha kötü,  aç gözlülük mü? Aç gözlülüğü bilmem ama  cahillik oldukça fena. Nedenlerini tek tek saymayacağım. Birkaç  örnekle anlatmaya çalışacağım.

                  Başımdan geçen bir olayı paylaşmak istedim. Akşam namazını kılmak için camiye gittim. Kadınlara ayrılan üst kata çıktım. Birkaç dakika sonra üçer, beşer kadınlar gelmeye başladı. Her biri kendine uygun gördüğü yere oturdu. Akşam namazı kılındıktan sonra mevlit okundu. Dualar yapılırken, ikramlarda başladı. Orta yaşlı bir kadın yanıma gelerek alçak sesle; ?siz nereden öğrendiniz? dedi.  Önce şaşırdım. Ne demek istediğini anlayamadım. Kadın bu sefer; ?mevlidi size kim söyledi??

Yahu, namaz kılmak için birilerinin sizi camiye davet etmesi mi gerekiyor? Zaten ezanlar, camiye davet değil midir? Bu kadar cahillik, gerçekten adama pes dedirtiyor. İnsanlar camiye namaz kılmak için gitmez mi? Anlaşılan bazıları camiye mevlit için gidiyor, ister istemez aklıma bunu getirtti. Cahilliğin boynuzu, fazla kulağı yok. Göründüğü gibi yüz yıl önceki cahillik ne ise bugün de aynı cahilliği görmekteyiz.

                  Okumuyoruz, okumuyoruz. Dahası okuduğumuzu idrak da, edemiyoruz. Belli şeyleri biliyor, belli şeyleri bilmiyoruz. Aç gözlülükle ve cahilliğin birleşmesiyle ortaya çıkan vahim tablo gözler önündedir. Kendini tanımayan bireyler, kendini dev aynasında gören  insan toplulukları.

Cahillik başa beladır dedik ya! Ancak cahilliğin manasını bilenler için geçerlidir.

Namık Kemal sürgündeyken yazdığı şiiri yüksek sesle okur. Mahkumlardan biri can kulağıyla dinler. Namık Kemal, şiiri bitirince, adama sorar. ?demek ki, şiirden anlıyorsunuz. Çok güzel.?

Adam, ?köyümü hatırlattın. Benim bir keçim vardı. Çenenizin altındaki sakal, bana keçimi hatırlattı.?

Ne diyelim? Namık Kemal, şiir okuyor cahil adam keçisini hatırlıyor!..

                            Günümüzde o kadar sorun var ki, bir sorun da,  saatin ne manaya geldiğini bilmemektir. Randevu saatine riayet etmemek günümüzün başlıca sorunlarındandır. Adam, şu saatte falan yerde olacağım der. Dakikalar saatler geçer. Ne gelen olur, ne giden.

Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif Ersoy´u evine davet eder. Gün ve saat konusunda anlaşırlar. Mehmet Akif Ersoy, verilen gün ve saatte   Mithat Cemal Kuntay´ın evine gitmek için yola çıkar. Fırtınalı yağmurlu bir gündür.  Mithat Cemal Kuntay, yağmurun fırtınaya dönüştüğünü görünce, kendi kendine ?Mehmet Akif bu havada gelmez. En iyisi ben arkadaşıma gideyim.? Ve evden çıkar.

Uzun bir süre sonra Mehmet Akif, Mithat Cemal Kuntay´ın evine gelir. Kapıyı bir kaç kez tıklatır. Çok geçmeden kapıyı açan kız, karşısında yağmurdan sırıl sıklam olan adamı görür. Mehmet Akif; ? baban evde yok mu?? kız, ?hayır. Çağırayım isterseniz.? Mehmet Akif, hayır deyip oradan ayrılır.

Bunun üzerine Mehmet Akif, Mithat Cemal Kuntay´la altı ay konuşmaz. Bir sohbet ortamlarında yine karşılaşınca, Mithat Cemal artık dayanamaz, ?o gün yağmur yağdığından gelemeyeceğini düşünmüştüm.  Gök kapıları ardına kadar açılmış, yer yerinden oynuyordu.?

Mehmet Akif Ersoy, ? Söz verildi mi yerine mutlaka getirilmelidir. Ölümün dışında hiçbir şey bahane değildir.?