Fatma Karahasanoğlu


KOMŞU DEYİP GEÇMEYİN

Komşu deyip geçmeyin. Size uzaktaki, akrabanızdan daha yakın olan komşunuzdur. Hani derler ya, ?ev alma komşu al.´ Ne kadar da, yerinde kullanılmış güzel bir söz. Komşu bu kadar önemliyken, günümüzde ki, komşuluk ilişkisine baktığımızda, ne kadar da zay


                                                 KOMŞU DEYİP GEÇMEYİN

 

                   Komşu deyip geçmeyin. Size  uzaktaki,  akrabanızdan daha yakın olan komşunuzdur. Hani derler ya, ?ev alma komşu al.´ Ne kadar da, yerinde kullanılmış güzel bir söz. Komşu bu kadar önemliyken, günümüzde ki, komşuluk ilişkisine baktığımızda, ne kadar da zayıflamış! Kopma noktasına gelmiş.

Komşu komşunun külüne bile muhtaçtır. Bu söz nerede kaldı? Her şey sözlerde kalacaksa, bizim insanlığımızın ne önemi var?

Bir şiddettir ki, aldı başını gidiyor. Neymiş efendim, apartmanda ki, alt komşum ses yapmış.

Zaten apartman kültürü komşuluk ilişkisini zedeledi. Dahası bitirdi. Ne zaman apartmanlar mantar gibi türedi. O zaman komşuluk da, bitti.  Kimse kimsenin derdinden, sevincinden bir haber yaşıyor. Herkes kendi yaşantısının içerisinde yoğrulurken, komşusunun varlığını bile hatırlamıyor. Vurdumduymazlık da buna eklenince, komşuluk bağı tamamen kopuyor. Zaten

komşuluk zor yapılıyor. En küçük olay karşısında küfürlü sözler havada uçuşacaksa, öyle komşu olmaz olsun.  Ne mutlu iyi komşuya sahip olana. Dünyanın belki de en mutlu insanı iyi komşuya sahip olandır.

Cebrail Aleyhisselem komşuyu öyle anlattı ki, Hz. Muhammed, ?ben zannettim ki, komşu mirastan pay alacak.? Komşu bu kadar önemliyken, neden komşuluklar yapılamıyor? Her yerde bir nifak, her yerde bir açmazlık hasıl oldu.

Adam komşusunu görüyor; burun kıvırıyor. Adam komşusunu görüyor; yolunu değiştiriyor.

                         Komşu, komşu, komşu! Ne kadar da kulağa hoş geliyor. Ahmet Muhip Dranas´ın ?Fahriye Abla´ şiirinde ??bahçede akasyalar açardı baharda,

                                                            Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla. ?´

Dizelerinde bile komşunun hafızalarda bıraktığı izlerin çok önemli olduğu açık bir dille ifade edildi.

                     Hepimizin çocukluğunda, gençliğinde hafızasına kazınan komşular vardır. Benimde çocukluğumda hafızama kazınan, komşularımız vardı. Evimizin çaprazında oturan Hava yenge ile eşi Hasan amca vardı. Evleri iki katlı ahşaptan yapılmıştı. Bir yüzü Erzurum Caddesine diğer yüzü bahçeye bakardı. Bahçede rengarenk açan gül ağaçları vardı. Kırmızı, pembe ve beyaz. Her birinin kokusu nefisti.  Hasan amca, emekli posta müdürüydü. Her gün aldığı gazeteyi, pantolonun arka cebine koyardı. Akşam yemeğinden sonra odasına çekilir gazeteyi, zevkle okurdu.

Ben çoğu zaman akşam yemeğini onlarla birlikte yerdim. Annem kızsa da, bu huyumdan vazgeçmezdim. Mahallede yerleri çok farklıydı. Buzdolabı telefon ve televizyonu ilk onlar almıştı. Annem, bazı yemekleri buzdolabına koymam için beni Hava yengeye gönderirdi. Bende yemekleri Hava yengenin buzdolabına koyar ardından yemek masasına otururdum. Zaten Hasan amca ve Hava yenge beni çok severdi. Mahallede başka çocukların orada yemek yiyip yemediğini bilmiyordum. Hava yenge farklı bir kadındı. Her şeyi sorun eder, ama güzel lezzetli  yemek yapardı. Fırınlı sobanın fırınında pişirdiği karnıyarığın tadı hala damağımda saklıdır.

                            Şimdi ne o mahalle, ne de rengarenk açan o güller kaldı, ne de Hasan amca  ve Hava yenge gibi komşular. Her ikisi de, zamana yenik düşerek çoktan ebedi hayata intikal etti.