Fatma Karahasanoğlu


KISSADAN HİSSE

Padişahlardan biri, adını anmanın bile insanı ürküteceği korkunç bir hastalığa yakalanmıştı.


                                    KISSADAN HİSSE

                

                Padişahlardan biri, adını anmanın bile insanı ürküteceği korkunç bir hastalığa yakalanmıştı.

Yunan hekimleri tedavisine imkân bulamadılar. Yalnız şu nokta üzerinde ittifak ettiler: Şu ve şu şekilde bir insanın ödünden başka bu derdin çaresi yoktur.

Padişah emretti, aradılar, taradılar, istenilen nitelikleri bulunduran bir köylü çocuğu buldular. Padişah, çocuğun annesiyle babasını çağırtarak birçok para ve ihsan karşılığında onları ikna etti. Kadı da, ?Padişahın selâmeti için ahaliden birinin kanı dökülebilir? diye fetva verdi. Yapılacak iş kalmadı. Çocuğu cellâda teslim ettiler. Cellât, vazifesini yapmaya hazırlanırken, çocuk başını semaya kaldırarak acı acı gülmeye başladı. Çocuğun bu gülmesi, padişahın merakını çekti, çocuğa dedi ki: 

-Şu hal, senin için gülecek bir hal değildir. Söyle, niçin gülüyorsun? 

Çocuk dedi ki:  

-Evlâdın nazını çekecek, anasıyla babasıydı. Onlar beni değersiz bir menfaat karşılığında feda ettiler. Dava, kadılar huzuruna çıkarıldı, adalet onlardan beklenirdi. Onlar da katline fetva verdi. Padişah ise, kendisinin sağlığını benim kanımın dökülmesinde görüyor. Şu halde Allah´tan başka yardımcım kalmamıştır da ...

Ey Allahım, halimi kime şikâyet edeyim. Adaleti ancak senden beklerim, çünkü sen şanı yüce olansın.

Padişah bu sözlerden pek üzüldü, gözleri yaşardı. ?Masum bir yavrunun kanına girmektense benim ölmem daha iyidir? diyerek çocuğu bağrına bastı, öptü, okşadı ve birçok bağış ve ihsan yaparak onu serbest bıraktı. Rivayet ederler ki padişah o hafta içinde devasız derdinden iyileşti.

                                            ***

               Yalova´da bir imâm vardı ki, Yahyâ Efendiyi büyük bilir ve çok severdi. Zaman zaman ziyâretine gelirdi. Bu imâmın çoluk çocuğu kalabalık olup, maddî sıkıntı içindeydi. Fakat o sabreder fakirliğini gizler, kimseye bir şey söylemezdi. Bir gün yine Yahyâ Efendi hazretlerini ziyârete geldi. Selâm verip huzûrunda oturdu. O sırada dergâh tenhâ olup, kimseler yoktu. 

Yahyâ Efendi ona;

- Ey temiz insan! Gel seninle bahçede biraz dolaşalım. Allahü teâlânın lütfunun sonu yoktur, buyurdu. 

Berâberce çıktılar. Bir yere geldiklerinde, Yahyâ Efendi;

- Sen bize candan bağlısın. Şimdi sana Allahü teâlânın lütfuyla bir iş göstereceğim. Böylece gönlündeki fakirlik sıkıntısı kalmayacak. Fakirlik ateşini söndürmüş ve seni sevindirmiş olacağız, buyurdu. 

Sonra yere asâsını vurdu ve;

- Burasını kaz! dedi. 

İmâm Efendi orasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı. Ona;

-Ne durursun, fakirlik hastalığına çâredir. Bunları sana sonsuz hazîneler sâhibi Allahü teâlâ gönderdi. İstediğin kadar al, buyurdu. İmâm Efendi bunları heybesine doldurdu. Yahyâ Efendi ona; 

-Ey İmâm Efendi! Dünyâ üzüntüsünü gönlüne sakın koyma. Bunları hayırlı işlere sarf edersin. Yalnız bu sırrı kimseye söyleme. Şâyet anlatırsan o zaman bunlar elinden çıkar. 

İmâm Efendi de;

-Efendim, ben bu işe çok şaştım! Bu kadar altınla memleketime nasıl dönerim. Yollarda haramîler, eşkıyâlar var. Korkarım ki bunları benden alırlar. Nasıl varacağımı bilemiyorum, dedi. 

Bunun üzerine Yahyâ Efendi; 

-Sana kimse zarar veremez. Bu senin nasîbindir. Var selâmetle git, buyurdu.

 İmâm Efendi vedâ edip yola çıktı. Hakîkaten başına hiçbir şey gelmeden Yalova´ya vardı. Kendisini hanımı karşıladı. Heybedeki altınları görünce, hayretler içinde kaldı ve; 

-Bunları nereden buldun? diye sordu. 

O da; 

-Bu işi sana açıklayamam. Sâdece Allahü teâlânın ihsânı olarak bil! dedi. 

İmâm Efendi bundan sonra etrâfına yardım etmeye başladı. Hem yedi hem yedirdi. Ömrü hayır yapmakla geçti. İnsanlar onun hakkında; 

-Nereden buluyor bunları?? demeye başladı. 

Bâzısı da; 

-Birisinden emânet almış gâlibâ!

Kimisi de; 

-Anlaşılan defîne bulmuş, dedi. 

Herbiri bir şey söyledi. Netîcede İmâm Efendi hastalandı. Hastalığı ilerleyince, komşularını başına çağırdı ve onlara; 

-Size bu malı nereden bulduğumu açıklamak istedim. Bunun elime girmesine sebep, Yahyâ Efendi hazretleridir. Bugüne kadar kimseye söylemedim. Zîrâ bana, söyleme gizle demişti. Şimdi ise ömrümün sonu yaklaştığından onun kerâmeti unutulmasın diye söylüyorum, dedi ve Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti.