DUYGU KARAHASANOĞLU


HAYATLAR

Çanakkale harbinin devam ettiği günlerde bir Ramazan arifesiydi.


                                                      HAYATLAR

                         Çanakkale harbinin devam ettiği günlerde bir Ramazan arifesiydi. Cephe kumandanı Vehip Paşa 9. Tümenin genç imamını çağırarak mahzun bir şekilde istemeye istemeye şöyle dedi: 

- Hafız! Yarın Ramazan Bayramı. Asker toplu olarak bayram namazı kılmak istiyor. Ne dediysem, vazgeçiremedim. Ancak böyle bir şey pek tehlikeli, yani düşmanın arayıp bulamayacağı toplu bir imha fırsatı olur. Münasip bir dille bunu etrafa sen anlatıver!... 

İmam Efendi, Paşanın yanında henüz ayrılmıştı ki karşısında nur yüzlü bir zat çıktı ve: 

- Oğlum sakın ola askerlere bir şey söyleme, gün ola hayr ola. Allah ne derse öyle olur, dedi. 

Ertesi sabah herkesi hayrette bırakan ilahi bir tecelli yaşandı.  Gökten hevenk hevenk bulutlar indi ve gönlü Allah´a kulluk aşkıyla dopdolu olan mü´min askerlerin üzerini bulut kapladı. Onları dürbünle gözleyen düşman kuvvetleri artık bembeyaz bulutlardan başka bir şey göremez oldu. O sabah bambaşka ve manevi bir heyecan içinde kılınan bayram namazında alınan gür tekbirler dalga dalga semaya yükseliyordu. Nur yüzlü ihtiyar zat Fetih Suresi´nden bir kısım ayetleri tilavet ederken askerlerin gönüllerinden taşan kelime-i tevhid sesleri birer iman sayihası halinde düşman saflarından bile duyulmakta idi. İşte bu esnada İngiliz kuvvetleri arasında büyük bir kargaşa baş gösterdi. Zira çeşitli İngiliz sömürgelerinden kandırılarak toplanıp getirilmiş bulunan bir kısım Müslüman askerler yine kendileri gibi Müslüman bir toplulukla savaştıklarını, işittikleri tekbir ve tevhid seslerinden anlamış ve bunun üzerine isyan etmişlerdi. Ne yapacağını şaşıran zalim İngilizler, onların bir kısmını kurşuna dizdi. Diğerlerini de alelacele cephe gerisine çekmek zorunda kaldılar.

                                                       ***

                 Müslümanlardan bir adamın ,Yahudi bir ortağı vardı. Ortağını ne kadar İslâm´a  davet etti ise, Müslümanlığı kabul etmedi. Hatta bu ortağına;

"Eğer Müslüman olursan, malımın üçte birini sana veririm." dedi. Yahudi yine kabul etmedi.

O Müslüman olan başka bir gün;

"Eğer Müslüman olursan, malımın yarısını sana veririm." demesine rağmen yine kabul etmedi.

Müslüman tüccar artık ortağının Müslüman olmasından ümidini kesmişti. Bir gün n Ebû Saîd Mîhenî´nin dergâhının yanından geçiyordu. Yahudi ortağı da yanında idi. Bu sırada dergâha girdi. Ebû Saîd Mîhenî bu sırada sohbet ediyordu. Yahudi ortağı da kendi kendine;

"Ben de mescide gireyim, bir dinleyeyim, bakalım neler anlatıyor. Onun halk arasında kabul görmesinin sebebi nedir bir göreyim? Yahudi olduğuma dâir üzerimde her hangi bir işaret olmadığı için beni nasıl olsa tanımaz." dedi. Yahûdî, gizlenerek mescide girdi. Bir direğin arkasına oturdu. Ebû Saîd Mîhenî sohbet esnasında bir ara Yahudi´nin  arkasında oturduğu direğe doğru dönerek;

"Ey Yahudi! Direğin arkasında ne kadar kendini gizlemeye çalışsan da gizlenemezsin." dedi. 

Yahudi gayri ihtiyari ayağa kalktı. Ebû Saîd Mîhenî´nin yanına vardı. Ebû Saîd hazretleri ona Müslüman olmasını söyleyince, bu daveti kabul edip, müslüman oldu.

Ebû Saîd hazretleri ona;

"Şimdi ortağının yanına git. Sana Müslümanlığı öğretsin. İşler vakti zamanı gelince olur. Ondan önce olmaz. Zamanı gelince Müslüman olmak için malın üçte birine, yarısına ve üçte ikisini vermeye hacet kalmaz." buyurdu.