ismet eyüboğlu


DOĞAYLA BARIŞIK YAŞAMAK

İnsan doğanın bir parçası mıdır, yoksa egemeni mıdır?


                         DOĞAYLA BARIŞIK YAŞAMAK

İnsan doğanın bir parçası mıdır, yoksa egemeni mıdır?
Kuşkusuz insan doğanın en gelişmiş, en olgunlaşmış, en mükemmel varlığıdır.
Bu onun bilincinden ileri gelir.İnsan nerede yaşadığını, nasıl yaşadığını, nasıl 
yaşaması gerektiğini bilebilen tek varlıktır.
Ancak diğer canlı, cansız varlıklara göre bu üstünlük insani doğadan ayrı bir varlık 
yapmaz , aksine O´nu  doğayla daha çok bütünleştirir, onunla daha çok uyumlu
duruma getirir, ona doğayı , aynı zamanda kendini tanıma özelliği sağlar.
İnsan kendine düşen bu işlevini yerine getirdiği zaman hem kendine, hem de kendi 
dışında gelişen doğal devrinime katkı sağlar.
Şimdi daha somut konuşalım ?
Geçen haftalarda ilçemiz Araklıda bir doğal felâket yaşandı bilinen on canımızı
kaybettik.Geçen yıllar da İlçemiz Beşikdüzü´nde buna benzer bir durum yaşanmıştı.
Dahası bütün bölgemizde, buna benzer sel baskınlarına sık sık tanık oluyoruz. 
Çünkü yaşadığımız bu coğrafya , bol yağmurlu, bol sulu bir coğrafya.
Kuşkusuz başka bölgelerimize bakarsak oralarda da başka doğal olaylar yaşanır.
Örneğin deprem gibi, kuraklık gibi, yıldırım olayları gibi.
Şimdi bu tür olaylarla karşılaşıldığında kendimizi mi suçlayacağız , yoksa doğayı mı?
Doğayı suçlamakla  ne elde edilir? Hiç bir şey.
Kendimizi sorgularsak, ya da biz nerede hata yapıyoruz diye sorarsak o zaman
oturur, önlem alırız , bu ve benzer tatsız olayları bir daha yaşamamak için elimizden 
geleni yaparız.
Bu insanlık tarihi boyunca da böyle olmuştur.İnsan oğlu doğayla inatlaştığı zaman 
doğaya ters düştüğü zaman bunu bedelini çok ağır ödemiştir.
Onun için yaptığı her işte kendi dışında, kendinden bağımsız olarak gelişen doğa 
yasalarını dikkate almıştır.An ak günümüz insanına bakıyoruz hiç de o kadar 
özeni davranmıyor.
Örneğin Araklıda , Beşikdüzü´nde yaşanan olaya bakıyoruz, doğaya aykırı hareket 
edildiğini görüyoruz.Denizle kara arası, bütün Karadeniz sahili boyunca bir set 
çekildiğini görüyoruz.Güyâ denizi doldurup da yer elde edeceksiniz, yol geçireceksin ondan da kâr elde ede edeceksiniz, suların doğal akış seyrini bozup enerji elde edeceksiniz.
Bu mümkün mü? Olmazı olur kılmaya kalkarsan bedelini ağır ödersin.
Bazı yörelere bakıyorsunuz, örneğin Amasya´da , insanlar kıraç  arazileri bırakmış
vadi tabanındaki verimli topraklar üzerine kocaman  binalar inşa etmişler, toprağa mı 
üzülürsünüz, yoksa yarın olma olasılığı yüksek olan depremde yaşanacak acılara mı?
Oysaki ondan önceki uygarlıklar bunları hep dikkate almış , evleri şehirleri hep 
yüksek yamaçlara, korunaklı alanlara kurmuş, tarım alanlarını bile bile yok etmemiş.
Buna ne demeli?
Örneğin Hitit uygarlığının yeşerdiği Çorum Hattuşaş, Alaca Höyük bölgelerini gezip 
gördüğünüzde bu uygarlıklar hep tarım arazilerini korumuş, Doğan´ın o değişmez
yasalarına göre hareket etmiş, karşılığını da görmüş.
Osmanlı´da da öyle:
Bakın mimar Sinan´ın yüzlerce yıldır ayakta duran yapıtlarına, hepsinin yapımında
doğanın o şaşmaz dengesi, Matematiği, geometrisi, fiziği, kimyasını görürsünüz.
Zaten doğa bilimlerinin de gelişme nedeni insanın doğayla uyumunu sağlamak 
içindir.Örneğin insan yıldırımdan korunmak için paratoneri bulmuştur, ancak öte 
yandan da yıldırım olayının o güçlü enerjisinden de yararlanmıştık.
Depreme elverişli topraklar aynı zamanda en verimli arazilerdir Nevşehir. ÜRGÜP. 
Göreme, Erzincan, Amasya, Erbaa... Vb.
Günümüz insani neden bunları görmüyor acaba?İnsan soyu gittikçe geriye mi gidiyor, 
bilinçsizleşiyor mü ?
Bana göre bugünün insanın gözünü kısa vadeli çıkarlar bürümüş, uzun erimli
çıkarlarını göremiyor, paradan başka gözü hiçbir şeyi görmüyor.
Kapitalist-emperyalist bu kör çıkmazdan kurtulmadıkça da  göremeyecek.
Başlı başına bir felâket olan insan doğasına aykırı bu sistem tarihin çöplüğüne atılmadıkça ne insan ne de doğanın bizzat kendisi huzur bulacak.