Fatma Karahasanoğlu


BOYNU BÜKÜK

Zamanla çok şey değiştiği gibi giden de geri gelmiyor. Günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçer. Bir bakmışsınız ki, uzun gelen ömür kısacık olur. İnsan, ömrüne neler sığdırmıyor ki!


                                              BOYNU BÜKÜK

 

                                Zamanla çok şey değiştiği gibi giden de geri gelmiyor. Günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçer. Bir bakmışsınız ki, uzun gelen ömür kısacık olur. İnsan, ömrüne neler sığdırmıyor ki!

                      Her dönemde, yaşayışlar farklı olduğu gibi bugünde farklı olmaktadır. Gelenekler değişir, görenekler başkalaşır. Kentlere göre değişen geleneklerde neler yoktu ki, geçmişin sayfalarını çevirdiğinizde çok değişik şeylerle karşılaşacağınızı garanti ederim.

Ne yazık ki günümüzde gelenekleri unutmak için her yola baş vurulsa da, çaktırmadan geleneklere dönüş yapılıyor. Bu dönüşlere amaçlarına uygun olmasa da, bir gelenektir unutulmadı avuntusu belleklerde kalıyor. 

Merak ettiğim geleneklerden utanılıp, utanılmadığıdır. Bana göre çoğu yerde utanılıyor. Oysa geleneklerdir bizi ayakta tutan, oysa geleneklerdir bizim aslımızdır. Derme çatma, düşüncelerle gelenekler oluşturulamaz. Gelenekler süre gelen bir tarihin ürünüdür. Bir başka milletin yaşayış biçimini kendine empoze etmeye çalışmak değildir bizim geleneklerimiz!..

Neydi o, süre gelen gelenekler? İşte, onları bilmek kadar yaşatmak da, önemlidir.

Çoğu zaman kendi kendimize sorup dururuz. Dün mü, daha güzeldi, yoksa bugün mü? Dün mü insanlar daha rahattı, yoksa bugün mü?Dün mü geleneklerimize bağlıydık yoksa bugün mü? Sorular art arda gelebilir. Önemli olan soruları çoğaltmak değil, yanıtını bulabilmektir.

                       Köylerden ilçelere; ilçelerden kentlere, göçler yıllar önce başladı. Şimdi o göçlerin yarattığı sıkıntı ve kültür erozyonunu yaşıyoruz. Bu öyle bir erozyon ki, önüne kattığını yok ediyor, parçalıyor sonra da öldürüyor. Ama bunun farkında olan kaç kişi? Birbirine karışan kültürlerin yarattığı sorunlar, beyinlerde de, kalıcı tahribatlar bırakmaktadır. Hangi tarafa bakarsanız bakın, mutlak suretle mutsuz ve huzursuz kişiyi görürsünüz. Dalından kopartılmış gül misali solgun benizler, soluk gözler, dudaklardan dökülen belli belirsiz sözler!..

                        Köyler garip bırakıldı. Bir zamanlar hayvanları zevkle otladığı otlaklarda garip kaldı. Ağaçların, çeşmelerin hali sorulmaz oldu. Çiçeklerin boynu bükük kaldı. Evler virane oldu, baykuşların meskeni haline geldi.  Kuşlar, bir başka hale büründü. Ahşap evler, zamana yenik düştü. İnce patika yollar, dikenlerin yaban otların geçiş yolu oldu. Bir  zamanlar oturak olarak kullanılan  taşlarda yosunlarla arkadaşlığı öğrendi. Meyve ağaçları, büyütüp olgunlaştırdığı meyveleri kuşlara karıncalara ikram etmeye başladı. Kuruyan meyve ağaçlarının yerine başkaları dikilmeden kaderlerine boyun eğmek zorunda kaldı.