DUYGU KARAHASANOĞLU


BİR DÜĞÜN BİR CENAZE

Hayat acı ve tatlı sürprizlerle doludur. Bazen ağlar, bazen de güleriz. Gülmenin kardeşi ağlamak ayrılığında kardeşi ölümdür.


                                  BİR DÜĞÜN BİR CENAZE

 

             Hayat acı ve tatlı sürprizlerle doludur. Bazen ağlar, bazen de güleriz. Gülmenin kardeşi ağlamak ayrılığında kardeşi ölümdür.

             Ablamın kızının kınasına gitmek için Trabzon´dan Ankara´ya doğru yola çıktık. Gecenin hüznüne karışan araçlar ağır ağır yol alırken farklı hülyalara dalmıştım.

Giresun, Ordu, Samsun, Çorum derken Ankara sınırlarına girdik.  Otobüs otogara girdiğinde yıllar öncesine döndüm.

Bir zamanlar her ay  toplantı için gittiğim Ankara´ya bu sefer bir eğlence için gitmiştim. Perona yaklaşan otobüs yolcularını birer ikişer indirdi. Ablam ve eniştem bizi karşılamaya geldi. Hep birlikte eve gitmek için araca bindik.

Dünya iki kaplı handır. Birinden girer diğerinden çıkarsınız. Batıkente ilerleyen araçta öteden beriden sohbet ederek eve vardık. Eniştem aracı site otoparkına park ettikten sonra hep birlikte eve girdik.

Arabadaki sohbet kahvaltı masasında devam etti. Ablam ve eniştem oldukça heyecanlıydı. Tek kızlarını da gelin edip evden uğurlayacaklardı. Gözlerinde hem hüzün hem de mutluluk vardı. Bir ara telefon çaldı. Eniştem hararetli hararetli konuşup görüşmeyi bitirdikten sonra kardeşinin oğlunun durumunu anlattı.

Yeğeni İbrahim geçen yıl evlenmiş.Evliliğinden kısa bir süre sonra lösemi olduğunu öğrenmişlerdi. Uzun süren tedavinin ardından eniştemin yeğeni hastaneden çıktı. Eski sağlığına kavuşup çalışmaya başladı.

                     İllet hastalık İbrahim´i bırakmadı. Yine hastane odasına mahkum etti. Kınadan on beş gün önce hastaneye yatmıştı. Eniştem bilgi almak için telefonu elinden düşürmez oldu. Gelecek haberi sabırsızlıkla bekledi.

Ablamın evine misafirler gelmeye başladı. 3 temmuz sabahı ev curcunaya döndü. Konya´dan Alanya´dan İzmir´den İstanbul´dan eş dost akraba gelmişti.

Hanımlar kınada giyecek oldukları giysileri seçerken beylerde havadan sudan konuşarak zaman geçiriyordu. Hanımların bir kısmı ütünün başında bir kısmı aynanın karşısındaydı. Gelinin kuaförden çıkış saati heyecanla beklendi. Meltem gelin arabasıyla damat tarafından eve getirildi. Meltem hemen odaya alındı. Gelinliği büyük özenle giydirildi. Gelenek gereği ağabeyisi tarafından beline kırmızı kuşak takıldı. Kuşaktan sonra Meltem ve ağabeyisi çok duygulandı. Birbirlerine özlemle, muhabbetle sarıldı. Gözyaşları birbirine karıştı. Meltemin ağabeyisi Murat "bu durum çok ağır. Gözyaşlarıma engel olamadım. Kendiliğinden  dökülüverdi.?  Diyerek,  kardeşini alnından öptükten sonra merdivenlerden indirdi. Dış kapıdan bekleyen damat, gelini aldı. Duvağını açmadan alnından öptü. Davulun ve zurnanın sesiyle halay çekildi. Oyunlar oynandı. İmam tarafından yapılan duadan sonra salona doğru yol alındı.

Salonda kına için her şey hazırlanmıştı. Oyunlar oynandı, şarkılar, türküler söylendi. Kına yakıldı. Eniştemin kız kardeşi hastane de, oğlu İbrahim´e refakat ettiği için kınaya gelemedi. Büyük oğlunu, gelinini ve hastanede yatan oğlunun eşini göndermişti. Her birinin yüzünde endişe ve tedirginlik vardı. Takı merasiminden sonra Konya´ya dönmek için salondan ayrıldılar. Eğlence tüm hızıyla devam etti.

                   Sabah daha farklı bir güne merhaba dedik. Bir önceki günkü curcuna dinmiş yerini sakinliğe bıraktı. Eniştem, her çalan telefona endişeyle uzandı. Gelen telefon iç açıcı değildi. İbrahim, yoğun bakıma alınmış diyaliz makinesine bağlanmıştı. Böbrekleri iflas etmiş fakat diğer organları direniyordu.    Uzun bir direnme olmayacağını biliyorduk. Öyle oldu. Biz Trabzon´a gelmek için otobüse bindiğimizde, İbrahim ebedi  hayata  göçtü.

Bir düğün bir cenaze.  Bir tarafta telli duvaklı gelin, diğer tarafta kefene sarılıp, kara toprağa verilen gencecik bir beden.