Fatma Karahasanoğlu


BIR AVUÇ TOPRAK

Vaktiyle adamın biri balık tutmaya, göle gider. Oltasını atar ve beklemeye başlar. O sırada padişah yoldan geçmektedir. Adamın yanına giderek ne yaptığını sorar.


                                 BIR AVUÇ TOPRAK

 

                         Vaktiyle adamın biri balık tutmaya, göle gider. Oltasını atar ve beklemeye başlar. O sırada padişah yoldan geçmektedir. Adamın yanına giderek ne yaptığını sorar.

Adam balık tutmak için göle geldiğini ancak hiç tutamadığını söyler. Padişah "sana bir teklifim var. Tuttuğun ilk balık ağırlığı kadar sana altın vereceğim." Der. Adamın gözleri fal taşı gibi açılır.

Bir müddet sonra oltaya bir şeyin takıldığını fark eden adam oltayı çekmeye başlar. Oltanın ucunda kuru kemik parçası gören adam padişaha döner. Padişah adamın yüz ifadesini hemen anlar. "Görüyorum ki oltanın ucunda balık yok. söz verdiğim gibi oltanın ucuna takılan parçanın ağırlığı kadar altın vereceğim." Der.

Birlikte saraya giderler. Padişah yanına veziri çağırtarak kemiği tartmasını ve ağırlığı kadar altın verileceğini söyler. Vezir kemiği terazinin kefesine koyar diğer kefesine de altın.

 Ancak kemik hiç yerinden kıpırdamaz vezir tekrar altın koyar. Üç, beş, on, otuz, elli kese altın koyar. Kemik yine kalkmaz.

Altın keselerinin sayısı gittikçe artar kemik yine olduğu yerde kalır. Vezir, durumu padişaha iletir. Padişah, derhal bilgeyi emreder. Bilge, padişahın huzuruna çıkar. Padişah durumu anlatır.

 Bilge önce altın keşelerine daha sonra kemiğe bakar. Altın keşelerini derhal teraziden indirilmesini, kendisine toprak getirilmesini ister. Getirilen toprağı eline alan bilge terazinin kefesine bir avuç atar. Kemiğin olduğu kefe hemen yukarı kalkar.

Padişah olanlara anlam veremez bilge anlatmaya başlar. "Bu gördüğünüz insan göz çukurunun kemiğidir. İnsanın  gözünü sadece bir avuç toprak doyurur."

               Günümüzde de insanın gözünü neyin doğuracağı bellidir. Doyumsuzluk had safhada. Hiç bir şeyden doymayan insanoğlunun sonunu bir avuç toprak bekliyor. Maneviyatı olmayanlar boş işlerle uğraşır.

Kendini yalancı dünyanın renkli hayatına kaptırır. Oysa ölümün her an yanı başında olduğunu bilmelidir.

Bu dünyadan kimler geldi kimler geçti; Sultanlar, padişahlar, erenler, ozanlar, bilgiler, şairler, krallar, isimsiz kahramanlar. Daha niceleri dünya ekmeğini yedi suyunu içti ve gitti.

Giderken de dünyada kullandıklarını dünyada bıraktılar. Bunun idrakine ermek gerekir. Vücudumuzu bile bu dünya için kullanıp onu giderken, ceset halinde dünyada bırakıp gidiyoruz. Kim gidiyor? RUH.