DUYGU KARAHASANOĞLU


BAYRAMLAR

Bayramlar! Bayramlar. Tadına doyum olmayan bayramlar.


                                               BAYRAMLAR

 

         Bayramlar! Bayramlar. Tadına  doyum olmayan bayramlar.

Hani, hep deriz ya! Eski bayramlar yok artık. Eski bayram, yeni bayram diye bir şey yok. Bayramlar hep aynıdır. Ancak insanlar farklıdır.  Önceden saygı sevgi çerçevesinde yaşanırdı. Bugünse bu kavramlar demode oldu. Ne evde yaşayanların ne de sokaktakilerin birbirine  saygısı kaldı. Azarlayıcı konuşmak, zıt cevap vermek, kibirli davranmak, yaşam standardı  haline geldi.  Zamanla insanlar nasıl da değişiyor! Çocukluğumdaki bayramların tadı neredeyse, kalmadı. Her şey menfaat ilişkisine dayandı. 

Erzurum caddesi üzerindeki evimiz iki cepheliydi.  Bir tarafı ana yola diğer yüzü bahçeye bakıyordu.  Evimiz küçüktü ama huzurlu ve sıcaktı. Arife  günü evde telaş başlardı. Perdeler yıkanır, balkonlar akıtılırdı, camlar silinirdi. 

                             Bayram sabahı erkenden kalkan annem, kahvaltı masasına özenle hazırlardı. Bayram namazının ardından ev halkı birbirleriyle bayramlaşırdı. Sonra hep birlikte kahvaltı masasına oturur. Çaylar yudumlanırdı. Ailem sekiz kişilikti. Anne baba benimle birlikte altı kardeştik.  Herkes kendine göre fikir yürütür yorum yapardı. Bu arada kulağımızda  arabalarda olurdu.  Yavaşlayan her araçtan sonra balkona çıkar, kimin geldiğine bakardık. Eğer minibüs evin önünde durmuşsa, bize misafir geldi demektir. Değilse, başkasına misafir gitti.  Tekrar kahvaltı masasına döner, yemeğe devam ederdik.

Sonra yine araba sesine balkona koşardık. Bu sefer duyum doğruydu. Trabzon´da oturan amcam, yengem, çocukları minibüsten indi. Çok geçmeden kahvaltı masamız daha da, genişledi. Amcam her bayramda olduğu gibi bu bayramda da, lokum getirmeyi ihmal etmedi. Pudra şekerini bulanmış lokum dilimleri ağızda farklı bir tat bırakıyordu. 

 Evimize yaklaşık beş yüz metre uzakta olan taş eve gitmek için  hep birlikte evden çıktık. Anne annem ve dedem bahçedeki tahta kanepede oturup bizi bekliyordu.. Aynı bayramlaşma burada yapıldıktan sonra fındık ocakları arasından geçerek mezarlığa doğru yol aldık.

Mezarlığın demir kapısını açan dedem, kabirlerin tam karşısında duran kanepeye oturdu.  Yanında getirdiği Kuran- Kerimi açtı. Bizlerde kendimize uygun yer bulup oturduk. Tüm diller susmuş, Kuran sesi etrafa yayıldı. Arada bir ahenkli kuş sesleri Kuran sesine karışıyordu. Dedem, yanaklarından süzülen yaşlara aldırış etmeden okumasını sürdürdü. Kuran-ı Kerim-i kapatıp, dua yaptırdıktan sonra göz yaşlarını sildi. Bir müddet konuşmadı. Kabirlere uzun uzun baktıktan sonra ?bismillahirrahmanirrahim´ diyerek ayağa kalktı. Bizde peşi sıra arkasından kalktık.

         Eve indik. Eş dost akraba, evin önünde bulunan kanepelere, setlere oturup, bizi bekliyordu. Dedem onları görünce  selam verdi.  Gelenler sırayla dedemin elini öptükten sonra diğer ev halkıyla  bayramlaştı. Dedem misafirden çok memnun olurdu. Hepsinin hal hatırını sorduktan sonra, annelerini babalarını kardeşlerini, çocuklarını tek tek ayrıntılı bir şekilde sordu. Annem ve yengem, çayla birlikte börek tatlı ikramında bulundu.

Bayramın üç gününde de, aynı senaryolar yaşandı. Sadece bu bayrama özel değildi. Tüm bayramlar aynı içtenlikte kutlanır, sevgi saygı çerçevesinde olurdu.

                              Bugün arife, yarın ramazan bayramının birinci günü. Dedem, anneannem, babam, annem, yengem her birini bu sefer kabirlerinde ziyaret edeceğim. 

Tüm okuyucularımın ve İslam aleminin Ramazan Bayramını kutlarım.