Fatma Karahasanoğlu


BAĞIMSIZLIK MEŞALESİ

Bağımsızlık meşalesi 18 Mart günü Çanakkale´de yandı. 104 yıldan beri yürekler aynı heyecanla çarparak, bir ulusun nasıl direndiğini, ve nasıl mücadele ettiğini gösterdi.


                                  BAĞIMSIZLIK MEŞALESİ

 

                        Bağımsızlık meşalesi 18 Mart günü Çanakkale´de yandı. 104  yıldan beri yürekler aynı heyecanla çarparak, bir ulusun nasıl direndiğini, ve nasıl mücadele ettiğini gösterdi.

Çanakkale geçilmez, sözünün ne olduğunu anlayan itilaf devletler, boğazın serin sularında battı. Batmayanlar çareyi kaçmakta buldu.

 Bir ulusun kaderi artık çiziliyordu. Buna hiçbir kuvvet engel olamayacaktı. Bu nasıl bir savunma, bu nasıl bir savaş? Gencecik bedenler,  vatan bağımsızlığı için toprağa düşerken,  ölmenin huzurunu yaşıyorlardı.   

O ne mahşer, o ne acımasızlıktı. Her yerde ölüm, her yerde kan, her yerde bomba. Vatanın bir karış toprağını vermemek için ant içen Mehmetçik, kanının son damlasına kadar savaştı. Ölü püskürmekteydi gökyüzü, yeryüzü püskürtülen ölüleri bağrına basmak için kucağını açmıştı. Kınalı kuzular, ana kucağından, toprak ananın kucağına düşüyordu.

Vatan savunması zor bir iştir. Vatanın her karış toprağı kutsaldır. Düşmana terk edilemez. Bu düşüncelerle vatan savunması yapılır.

                Çanakkale bir destan yazıldı. Yazılan bu destan yüzyıllar geçse de unutulacak bir destan değildir.

Düşmanın Çanakkale´de müthiş bir taarruza geçtiği bir gündü. Hamilton´un kumanda ettiği harekâtta İngilizler hiçbir netice alamamıştı. 29. Tümen´leri ağır zayiat vermişti.Ancak o gün Kraliyet Norfolk Alayı´nın bir bölümü, az bir mukavemetle karşılaştığı için içerilere doğru ilerlemeye muvaffak olmuştu. Alay, Azmak Deresi´nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağılı mevkiinden Damakçı Bayırı´na doğru yavaş yavaş yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Üzerinde de garip, soluk renkte bir bulut durmakta idi. Alay tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldu.

Şâhit olanların imzalarıyla İngiliz kaynaklarında da yer alan bu hâdise, düşman birlikleri arasında dehşet uyandırdı. Zira tepenin üzerindeki bulut, 267 kişilik İngiliz askerlerinin son neferini alıncaya kadar beklemiş, sonra da sanki yükünü almış gibi havalanmıştı. Yine o esnada ortaya çıkan yedi-sekiz kadar bulutla birleşerek kuzeye, yani Trakya istikametine doğru uçup gitmişti.

Bugün hâlâ o İngiliz askerlerinin akıbetlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Ne esir, ne de ölüm kayıtları, iki tarafta da mevcut değildir.

Bu hâdise de, Çanakkale savaşlarında fiziken çözülemeyen ve dünyevî ölçülere göre meçhul kalan, ancak gerçek olduğu tespit edilmiş bulunan ilâhî yardımlardan biridir.