Fatma Karahasanoğlu


ANILAR

Atatürk, Kuran´ın Türkçeye çevrilmesine karar verdikten sonra Kâzım Karabekir Paşa kaygıya düşmüştü. Büyük bir heyecan ve şaşkınlık içinde bir gün dayanamayarak Atatürk´e sordu:


                                        ANILAR

             Atatürk, Kuran´ın Türkçeye çevrilmesine karar verdikten sonra Kâzım Karabekir Paşa kaygıya düşmüştü. Büyük bir heyecan ve şaşkınlık içinde bir gün dayanamayarak Atatürk´e sordu:
??Kuran´ın Türkçeye çevirisini emretmişsiniz."
??Evet."
??Peki, o zaman elif, lam, mim ne olacak?"
Atatürk hayretle Karabekir´in yüzüne baktı ve en kolay bir şeyin cevabını verir gibi:
??Ne olacak, elif, lam, mim yine elif, lam, mim olarak kalacak" dedi.
Hamdullah Suphi TANRIÖVER / Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 13.08.1966 

                                        ***             

              (Atatürk´ün bir yurt gezisi sonrası, öğrenim hayatı ile ilgili Çankaya Köşkü´nde anlatmış olduğu anı)Biz Harbiye´de öğrenci iken, okulun sobaları yanmazdı. Bütün kış titreşir dururduk. Nihayet bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkarmak için seçtiler. Müdür, Zülüflü İsmail Paşa adında bir saray adamı idi. Müsaade aldık, huzura çıktık. Önce Padişaha sonra müdüre dualarımızı arz ettik. Nihayet, maksada geldik, işi anlatmak istedik. Ama müdür daha ilk cümlelerde kükredi: ?Ne soğuğu be nankörler! Padişah nimeti gözünüze dizinize dursun. Görmüyor musunuz? Sobalar nasıl gürül gürül yanıyor. Defolun buradan!?

Gerçekten, müdürün sobası gürül gürül yanıyordu. Müdür, buram buram terliyordu. Sıcaktan göğsünü bağrını açmıştı ve zannediyordu ki, bütün okulun sobaları da böyle yanar.

                                   ***

           Atatürk, Cumhurbaşkanı iken bir ilçede Kaymakamın odasına girmişti. Kaymakam kalktı,köşede bir iskemleye büzüldü. Atatürk:
- Siz burada devleti temsil ediyorsunuz. Yeriniz makamınızdır, benim ziyaretçi olarak yerim de sizin karşınızdır, demişti.
Falih Rıfkı ATAY
Kaynak: Falih Rıfkı Atay ? Mustafa Kemal Mütareke Defteri

                            ***

             1923?te Konya´da verdikleri demeci, ayrılacakları gece, basına verilmek üzere tekrar okutturuyorlar.
Muhtar Bey (Şakacı bir adam olan İngiliz Muhtar) kadehini kaldırıyor:
- Yaşasın Başkomutan!
? Niye Mustafa Kemal demiyorsun da Başkomutan diyorsun? Muhtar Bey üstü kapalı bir davranışla:
- Hele, diyor ne olur ne olmaz, daha uzun süre şu Başkomutanlık üzerinizde kalsın!
Şakalaşıp duran Gazi kartallaşıveriyor:
- Vay, sen beni Başkomutanlıktan mı kuvvet alır zannediyorsun? (Sesini tabiîleştirerek) Dinle bak öyle ise, sana bir hatıra anlatayım: Hani ben Erzurum´da ordu müfettişliği nişanlarını yakamdan atarak, ?ferdî millet? kalmıştım ya? O zamana kadar emirlerimi dinleyen komutan (ismini söyleyecekti, söylemedi) ondan sonra verdiğim emirleri dinlememeye başlamasın mı? Makamına gittim:
? Paşa, paşa dedim, size o emirleri bu yakadaki yıldızlar vermiyor, Mustafa Kemal veriyordu, o yine karşınızdadır, yazınız!
Yazdı, emir gideceği yere gitti. Fakat çıktıktan sonra aklıma gelmişti. Ya komutan düğmeye basıp da, ?Posta, bunu dışarı çıkarınız!? deseydi. Sesi yine heybetleşerek:
- Fakat diyemezdi, Muhtar, karşısında Mustafa Kemal var, diyemezdi! Muhtar Bey kadehini kaldırarak yürekten bağırıyor:
- Yaşasın Mustafa Kemal!
İsmail Habip SEVÜK
Kaynak: İsmail Habip Sevük ? Atatürk İçin