VEFA
Uzun Zaman Önce, Mütevazı Bir Köyde Bir Eşek Yaşardı…
Gençliğinden beri, Adem adında bir çiftçiye sadakatle hizmet ederdi. Güçlü ve dayanıklıydı; her gün ağır çuvalları taşır, tarlaları sürer, mahsulleri taşırdı. Akşam olduğunda ise Adem sırtına sevgiyle hafifçe vurur ve sıcak bir sesle fısıldardı:
— Sen en iyisisin, dostum. Sensiz her şey çok daha zor olurdu.
Eşek bu sözleri anlamazdı, ama sahibinin sesindeki şefkati hissederdi. Ve bu, mutlu olması için yeterdi.
Yıllar geçti. Bir zamanlar güçlü olan bedeni zayıflamaya başladı. Bacakları eskisi kadar sağlam değildi, sırtı ağrıyordu. Ama yine de devam etti. Ne şikâyet etti ne de durdu. Hâlâ işe yaradığını sanıyordu.
Ta ki bir gün, gücü onu yarı yolda bırakana kadar. Takatten düşüp yere yığıldığında, ağır un çuvalları toprağa saçıldı. Adem kaşlarını çattı ve endişeyle mırıldandı:
— Yaşlanıyorsun, dostum…
Birkaç ay sonra ahıra genç bir katır getirildi. Güçlüydü, hızlıydı, yorulmak nedir bilmiyordu. Artık yükleri o taşıyor, tarlaları o sürüyordu.
Eşek, Adem’in sevgi dolu dokunuşlarını artık hissetmiyordu. Ne tatlı sözler ne de sitemler duyuyordu. Sanki bir gölgeye dönüşmüştü. Artık kimse onu fark etmiyordu. Çalışmayan birini beslemenin ne anlamı vardı ki?
Öylece otlağın bir köşesinde sessizce bekledi, sahibinin genç katırı gururla sevmesini izledi.
— Artık hiçbir işe yaramıyorum… — diye düşündü hüzünle.
Kış, beklenmedik bir anda bastırdı. O gece, fırtına tüm şiddetiyle esti. Rüzgâr uluyor, kar her yeri kör ediyordu. Birden, dışarıdan endişe verici bir ses duyuldu.
Adem panikle dışarı fırladı. Katır kaçmıştı—korkmuş, fırtınanın içinde kaybolmuştu. Ama o olmadan, bu tip bir kış fırtınasında kasabaya gidip erzak almak imkânsızdı.
Çaresizce etrafına bakındı ve avlunun bir köşesinde büzülmüş yatan yaşlı dostunu gördü. Sert rüzgâra ve üstüne biriken kara rağmen, kapıya bakıyordu. Sanki Adem’in ne söyleyeceğini çoktan biliyordu.
Çiftçi yavaşça yanına yaklaştı, tereddütle sırtına elini koydu.
— Sen yolu biliyorsun… Her zaman bildin…
Eşek başını kaldırdı. Gözlerinde ne öfke ne de kırgınlık vardı. Yalnızca, sarsılmaz bir sadakat…
Ve böylece, acıya ve yılların ağırlığına rağmen, adım attı. Yavaş ama kararlı bir şekilde, yıllar önce ezberlediği yolları buldu. Karın altına gizlenmiş çukurlardan kaçındı. Bedeni yorgundu, ama kalbi hatırlıyordu: Başaramamak gibi bir ihtimali yoktu.
Köye erzakla döndüklerinde Adem, hatasını nihayet anladı. Gözleri yaşlı dostuna kaydı ve o an fark etti ki gerçek güç, gençlikte veya kas gücünde değil, sadık bir kalbin derinliklerinde saklıydı.
O günden sonra, eşek bir daha asla ağır yük taşımadı. Ama her kış, arabayı sürerek yolu göstermeye devam etti.
Adem, ise onu artık hiç unutmadı. Her gün yemeğini getirdi, yanına oturdu ve yumuşak bir sesle fısıldadı:
— Beni affet, ihtiyar dostum… Aptallık ettim. Ama sen… Sen hep sadıktın.
Eşek, huzur içinde gözlerini kapattı, samanını çiğnerken içinde bir huzur hissetti. Artık biliyordu: Hâlâ değerliydi.
Moral:
Biri yaşlandığında, çoğu zaman gözlerden silinir. Ama sadakat, emek ve yürekten gelen iyilik, zamanla kaybolmaz. Bazen, gereksiz sandığımız kişiler aslında en kıymetli olanlardır.