SAMİ PAŞAZADE SEZAİ (1859-1936) 

SAMİ PAŞAZADE SEZAİ (1859-1936) 

1859 yılında İstanbul’da doğdu.

SAMİ PAŞAZADE SEZAİ (1859-1936)   

         

         1859 yılında İstanbul’da doğdu. Tüm eğitimini özel öğretmenlerden aldı. Farsça, Arapça ve Fransızca öğrendi. Yazı yaşamına on dört yaşında başladı. İlk yazısı Kamer adlı bir dergide yayımlandı. Gençlik döneminde Namık Kemal’den etkilendi. 1879’da Evkaf-ı Humâyun Mektubî kaleminde memurluğa başladı. Bir yıl sonra Londra Elçiliği ikinci kâtipliğine atandı.
İngiliz edebiyatını inceleyen Sezai, yurda dönünce Dış İşleri İstişare Odasında çalıştı. Bu yıllarda da edebiyatla ilgilendi. 1889’da ilk ve tek romanı Sergüzeşt’i yayımladı. Servet-i Fünun dergisinde de yazmaya başlayan Sezai, Şû-râ-yı Ümmet ve İkdam gazetelerinde çalıştı. 1891 yılında anı, gezi ve çevirilerini topladığı Küçük Şeyler’i, 1898’de Rumuzü’l-Edeb’i, 1924’de ise İclâl adlı yapıtlarını yayımladı. 

         Sami paşazade Sezai, eserlerinde tasvir kullandığı kadar okuyucuyla bire bir olayların peşinden gider. Kahramanın yanında her daim yazarın rehberliğine tanık oluruz. Pandomim hikayesinde de, güçlü ayrıntılı tasvirlerin yanında yazarın penceresinden olayları anlarız. 

         Hayatın hangi karelerinde mutluluk, hangi karelerinde mutsuzluk vardır. Aşk, kiminle ne zaman, nerede yaşanır ? Elbette cevaplar farklı olacaktır. 

  Sami paşazade Sezai Pandomim adlı hikayesinde olduğu gibi. 

Issız, kimsesiz evin duvarları arasında sıkışan yüreği, haftanın iki gününü insanları eğlendirmekle dolar. 

Günlerden cuma, büyük gövdeli, kısa bacaklı adam bohçasını eline alıp, evden çıktı. Gösteri yapacağı yerde bohçasından beyaz pantolonuyla, beyaz gömleğini çıkardı. Başına da, beyaz külahı geçirip, yüzünü unla sıvazlayıp, gözlerinin altını ve üstünü boyadı. 

Seyirciler, gülmekten kırılır. Paskal onları eğlendirmek için çeşitli komiklikler yapar. Paskal’ın gösterilerini kaçırmayan biri daha vardır. Locadan izlediği Paskal’ı çılgınca alkışladı. Elinde tuttuğu çiçekleri Paskal’ın yüzüne attı. Yirmi yaşarlında olan Eftalya, Paskal’ı köpeğine benzetir. Bu yüzden Paskal’a farklı gözle bakar. 

Paskal, evine giderken ay ışığının gölgesini, birinin takip ettiğine benzetir. O gece, hep Eftalya’yı düşünür. Yüzüne yayılan tebessümle daha da mutlu olur. Eftalya’nın hayaliyle uyur. 

         Gösteri, yine yanı yer ve saatinde başladı. Paskal, her zamankinden daha farklıdır. Eftalya, gösterilere gelmemektedir. İki hafta sonra evleniyor. Paskal, güzel Eftalyasını kaybetmenin üzüntüsünü yaşamaktadır. 

Paskal, o gün locada Eftalya’yı kocasıyla görür. Gösterisini tamamladıktan sonra evine gider.  Odasını içerden kilitler. Yalnızlığın pençesinde, beğenilmemişliğin ıstırabı içerisinde kıvranır. Ölümden başka çaresinin olmadığını itiraf eder. Hayat, onun için anlamsızdır, artık. Uzun süre odasından ses çıkmadığını fark eden Rum karısı kapıyı kırdırtır.  Paskal, asılı durmaktadır. Toplanan kalabalık dili, dışarıda olan Paskal’ın gösteri yaptığını zanneder. Paskal, hayatı boyunca, insanları güldürmüştür. Öyle oldu. 

Sami paşa zade, adım adım Paskal’ı izlemiştir. Paskal ile Eftalya’nın farklı dünya görüşünün yanında fiziksel durumlarını da ön plana çıkarmıştır. 

Paskal,         

Sami paşazade Sezai 26 Nisan 1936 yılında hayata veda etti. 

Eserlerinden bazıları ; Sergüzeşt, Pandomim, Küçük Şeyler gibi