Ruşen Eşref Ünaydın (1892-1959)
Ruşen Eşref Ünaydın (1892, İstanbul - 21 eylül 1959, İstanbul), Türkgazeteci, siyasetçi ve diplomat.
Galatasaray Sultanisi´ni ve Darülfünûn Edebiyat Fakültesi´ni bitirdi. Askeri Baytar Âlisi´nde, Darülmuallimini Âli´de, Türkçe ve Fransızca öğretmenliği yaptı. Yazarlık hayatına 1914 yılında mütercimlikle başladı. 1918 yılında Yeni Günmuhabiri olarak Kafkasya´ya, Tasviri Efkar muhabiri olarak Sivas´a gitti. Servet-i Fünun, Donanma, Tedrisat, Türk Yurdu ve Yeni Mecmuada yayımladığı mülakat, mensur şiir ve hatıra türünde yazılarıyla tanındı. Dergi ve gazetelerde mülakat ve gezi türünde yazıları yayımlandı.
1920 yılında TBMM Hükûmeti´nin çağrısı üzerine İnebolu yoluyla Ankara´ya giderek Türk Kurtuluş Savaşı´na katıldı. 1922 yılında Buhara elçiliği başkatibi olarak atandı. Lozan Konferansı´nda matbuat müşavirliği yaptı. TBMM II., III. ve IV. dönem Afyonkarahisar milletvekili olarak görev yaptı. Riyaseti Cumhur Umumi Katipliği´nde (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği), Tiran, Atina,Budapeşte Elçiliğinde ve Roma, Londra ve Atina Büyükelçiliğinde bulundu. 1937 yılında yapılan Trakya Manevraları´na katılarak yabancı heyetlere eşlik etti. 1952 yılında emekliye ayrıldı.
21 Eylül 1959 tarihinde İstanbul´da vefat etti.
Azra Erhat (4 Haziran 1915; Şişli, İstanbul - 6 Eylül 1982, İstanbul), Türk deneme ve inceleme yazarı, Eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, filolog,arkeolog, çevirmen ve düşünce kadını. Özellikle Eski Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınmıştır. A. Kadir ile birlikte gerçekleştirdiği İlyada ve Odissea çevirileri referans kabul edilir.
4 Haziran 1915´te İstanbul-Şişli´de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika´da yaptı. 1939´da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi´ni bitirerek Klasik Filoloji Bölümünde asistan olarak göreve başladı. 1946´da doçent oldu. 1948´de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes´le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalışti. Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO) kütüphanecilik yaptı.
İlk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. Sofokles, Aristofanes gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırdı. Yeni Ufuklar dergisinin yazarlarından biri olan Erhat, bu dergi çevresinde gelişen hümanist anlayışın öncüleri arasında yer aldı. Batı uygarlığının kökenini ve Anadolu´ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören Halikarnas Balıkçısı ile aynı görüşleri paylaştı ve aralarında derin bir yakınlık doğdu. Yine çok yakınındaki Sabahattin Eyüboğluile birlikte çevirdiği Hesiodos´un Theogonia ve "İşler ve Günler" adlı yapıtlarıyla Hesiodos üzerine araştırmaları, 1977´de "Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları" adıyla basıldı. Bu üç isim bir arada "Mavi Yolculuk" terimini Türk ve dünya literatürüne kazandırdılar.
Azra Erhat, kansere yakalandı. Londra´da tedavi gördü, ama sonuçsuz kaldı. 6 Eylül 1982´de 67 yaşındayken İstanbul´da vefat etti. İstanbul-Üsküdar Bülbüldere Mezarlığına defnedildi.
Atatürk´ü İlyada kahramanlarindan Hektor´a benzetmesinin bir dönem sebep olduğu tartışmalarla da gündeme gelmiştir.
Çevirileri[
Dağ Köyü
Ben bir gün bu dağ köyünde,
Görülecek en güzel şeyleri gördüm.
Vâdiden geçen demiryolu,
Pırıl pırıl parlıyordu,
Irmak kıyısında bir istasyon,
Marşandizi ağırlıyordu.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Duyulacak en güzel sesi duydum,
Rüzgâr, yüzyıllık ağaçların kalbinden,
Meşelerin, köknarların, pınarların
Gizli sazlarından haber verdi,
Yitmiş ormanların acısını dinledim, derinden.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Bakılacak en güzel şeye baktım.
Dağ havasında, geniş yapraklı ümitlerin üzerine
Yattım, gökyüzünün altına
Hiçbir çağda bu kadar mavi olmamıştı.
Baktım da vuruldum maviliğine.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Sevilecek en güzel şeyi sevdim.
Ağaçtan, kerpiçten, toprağınan taştan
Barınakları içinde doğan, yaşayan, ölen,
Vatan dediğimiz toprağı emeğine mülk eden,
Halk denen milyonları sevdim yenibaştan.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Düşünülecek en güzel şeyi düşündüm,
Köy okulları dedim, dünyamızı dünya eden,
Bilgiler uğruna vurulmuş turnalar misali
Çırpınır, çaresizlikten ve sevgiden,
Düşmüş köy çocuklarının önüne bir öğretmen.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Bulunacak en güzel şeyi buldum.
Kayalardan sızan sularda ne vardı, sular ne diyordu?
Dağların hikayesi kahramanların hikayesine benzer,
Gizlemiyordu dağ cevherini, yağmurdan kardan aldığını
Sebil gidiyor, kuşlara, kurtlara, insanlara veriyordu.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Söylenecek en güzel şeyi söyledim.
Üstüne ay ışığı düşmüş bir tepede,
Bilge ve cesur kalbiyle hürriyet
Bütün insanlığın ateşini yakıyordu,
Yalazası dört yönde yansımış gökkubbede.
Ben bir gün bu dağ köyünde
Varılacak en yalın gerçeğe vardım.
Elli hanesiyle gömülü kalmış, unutulmuş
Yatmış tabiatın kurduğu en güzel yatağa
Acı rüyaların gecesine örtünüp köy,
Dağ güneşinden habersiz uyumuş.
Dünyanın Bütün Çiçekleri
"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin!"
Köy öğretmeni Şefik Sınığ´ın son sözleri.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımi ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.