MARİO LEVİ: BENİM VATANIM TÜRKÇE

MARİO LEVİ: BENİM VATANIM TÜRKÇE

bir düşünün , bir Yahudi; "Benim vatanım Türkçe"

MARİO LEVİ: BENİM VATANIM TÜRKÇE!

Bir düşünün, bir Yahudi: ?Benim vatanım Türkçe!? diyor. Bu çerçeveletilip duvarlara asılacak, devrim niteliğinde bir sözdür. Peki, bu sözü kuracak kadar Türkçe ve Türkiye aşığı olan Mario Levi kimdir?Mario Levi, İstanbul´da yaşayan Yahudi bir yazardır. Üstelik öyle az buz bir İstanbullu da değildir. 25.02.1957 tarihinde İstanbul Şişli´de doğan Mario Levi´nin ataları, 1492´de Endülüs´ten çıkarak Osmanlı topraklarına gelen Yahudilerdendir. Anne kökleri saf İstanbulludur, babası Eliya´nın (1929-2016) kökleri ise Bulgaristan Varna´ya kadar uzanır. Büyükbabası Hasköylü olduğu için Levi´nin nüfus kaydı Hasköy´dedir. Çocukluğu İstanbul´un farklı dil ve inançlarını birleştiren en eski semtlerinden Feriköy, Kurtuluş (Tatavla) civarında geçer. Anneannesi, İzzet Paşa Sokağı´nda oturur. 1904 doğumlu anneannesinin evi, pikaptan tangolar dinlenen, Fransızca konuşulan bir evken; Levilerde kalan babaannesinin evi, radyodan Münir Nurettin Selçuk dinlenen bir Osmanlı evidir. Bu yönüyle Mario Levi´nin hem Doğulu hem de Batılı bir tarafı vardır.

Levi´nin ailesi dindar bir aile değildir. Ancak gelenekleri olan bir ailedir. Babası, cuma akşamları dışında, Levi´nin dışarı çıkmasına izin verir. Cuma akşamları, erikli gelincik balığı yemeği değişmeyen bir alışkanlıktır. Bir de pırasa köftesi, kabak dolması ve kabak yapraklarından yapılan kaşkarikas yemeği. Evlerinde Türkçe, Fransızca ve Judeo-Espanyol dilleri konuşulur. Levi, Ladino´yu evdeki babaannesinden öğrenir. Bu dil, İspanya´dan İstanbul´a göç etmek zorunda kalan Yahudiler tarafından Türkiye´ye getirilmiştir. Levi, Don Kişot´u İspanyolca okuyacak kadar bu dili öğrenir.Levi´nin bir asır kadar yaşamış olan dedesi liberal bir adamdır ve dini kitaplar okumayı sever. Levi, dedesinin ölmeden önceki son iki yılında sürekli yanındadır. Beş aylığına yazarlık kursu için gittiği Almanya dönüşünden üç gün sonra dedesini kaybeder. Bu ölüm ve bu ölümler, Levi´de derin izler bırakır.

Levi, çevresine uyum sağlamakta zorlanan bir çocukluk yaşar. Öyle ki çocukluk yıllarına bir daha dönmek istemez. Yaz tatillerinde dışarıda gezip dolaşmak yerine, eve kapanıp kitap okumaktan daha çok zevk alır. Onun bu kitap okuma zevki on üç yaşında kendi kütüphanesini oluşturmaya başlamasını sağlar. Oysa Levi´nin kaldığı evler öyle aman aman kitap okunan evler de değildir. Levi´nin kitap okuma alışkanlığı biraz da kendi çabasıyla oluşmuş bir alışkanlıktır. Yine bu yaşlarda roman yazma denemesi de olur. Ancak bu denemesinde çok da başarılı olamaz. Okuma tutkusu asıl lise çağlarında başlar ve üniversite yıllarında devam eder. İlk zamanlar daha çok Fransız edebiyatından eserler okur. Üniversitenin ikinci sınıfından itibaren Türk edebiyatının klasiklerini okumaya başlar.

Çocukken astım hastalığının tedavisi için Zeynep Kamil Hastanesine gidip gelir. On dokuz yirmi yaşlarında aşk acısı yüzünden intihar etmeyi bile düşünür. 1975´ten beri Kadıköy Yeldeğirmeni Caddesi´nde oturur. Yirmi yaşına kadar Şişli Feriköy, Osmanbey taraflarında yaşar daha sonra karşı tarafa geçer. Bu tarihten sonra Kadıköy, onun için vazgeçilmez yerlerden biri olacaktır. Kadıköylülüğü çok önemlidir, çok önemsediği bir kimliktir. Hatta şunu da savunur hep: ?Bir İstanbullu olmak vardır ama bir de Kadıköylü olmak vardır.? Levi, yaz tatillerini Bodrum Yalıkavak Mahallesi´nde geçirir.İlkokulu, Şişli Ondokuz Mayıs İlkokulunda; liseyi Saint Michel Fransız Lisesinde okuyan Levi, doktor olmayı hayal etse de üniversite sınavında doktorluğa puanı yetmez. 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden (Fransız ve Roman Filolojisi) mezun olur. Yazı yazmaya üniversitedeki bir arkadaşının teşvikiyle başlar.1984-1985 yılları arasında cilt rahatsızlığına yakalanır. Meşhur Doktor Kolsuz Agop´a giderek tedavi olur. İki kere evlenip boşanan Mario Levi, üçüncü evliliğini kendisinden yirmi beş yaş küçük öğrencisi, Selanik göçmeni Müslüman bir ailenin kızı olan yazar Özlem Ece Erdoğuş ile yapar. İlk evliliğinden ikiz kızları Deniz ile Pınar ve son evliliğinden Masal Clara olmak üzere üç kızı vardır.

Mario Levi, yazarlığın yanı sıra, imalat, ticaret, ithalat, Fransızca öğretmenliği, gazetecilik, radyoculuk, reklam yazarlığı ve Antonina Turizm´de rehberlik ve bir süre de televizyon programcılığı yapmıştır. Levi, her ne kadar tam zamanlı yazar olmak arzusu içerisinde olsa da kendi deyişiyle yazarlık dışındaki bu meslekleri ekmek parası için yapmıştır. Levi, üniversiteden mezun olmasının ardından Beyoğlu Anadolu Lisesi´nde bir yıl Fransızca öğretmenliği yapar. Bu deneyiminden sonra dedesinin uzun yıllardır yürüttüğü ithalat işini devralır ve on yıl kadar sürdürür.Bir süre sonra bu ticaret işini bırakıp reklam yazarlığı sektörüne girer. Ancak bu macerası çok uzun sürmez. Kırk yaşındayken bir daha dönmemek üzere reklam yazarlığını bırakır. Daha doğrusu bıraktığını düşünür. Reklam sektörü, Levi´nin bir başka kulvarda tekrar karşısına çıkar. 1997 yılında Yeditepe Üniversitesinde reklam dersleri vermeye başlayan Levi, 1999 yılından itibarenaynı üniversitenin ?Halkla İlişkiler ve Tanıtım´, ?Gastronomi ve Mutfak Sanatları´ ve ?Türk Dili ve Edebiyatı´ Bölümlerinde Yaratıcı Yazarlık dersi vermektedir. Levi, 2003 yılından sonra bu yaratıcı yazarlık derslerini yazı atölyesine taşır.Yeditepe Üniversitesi´nde, Mim Sanat Merkezi´nde, Atölye Maçka´da ve İstanbul Modern´de ?Yazı Yaratımı´ dersleri vermeye devam ediyor. Bir dönem NTV´de Ahmet Ümit ve İskender Pala ile birlikte ?Önce Söz Vardı´ adlı bir kültür, sanat ve edebiyat programı yapar.

Mario Levi, Cumhuriyet Gazetesi´nde ve gazetenin Pazar dergisinde yazmaya başlar. Gazete için birçok ünlüyle röportaj yapar. İlk röportajını da nişanlı olduğu dönemde ilk eşi ile birlikte Timur Selçuk ile yapar. Levi, heyecandan ses kayıt cihazının yanlış tuşuna basınca konuşulanların hiçbirini kaydedemez. Daha sonra tekrar Timur Selçuk´tan randevu alınıp röportaj tekrar yapılır.Levi, ilk öyküsünü 1975 yılında yazar. Ancak bu öykü yayımlanmaz.Levi´nin yazı hayatı 1984 yılında Şalom gazetesinin Yaşam ekinde yayımlanan Kafka´nın Dönüşüm´ü üzerine yazdığı yazı ile başlar. Bu yazıya Levi, deneme yazılarını topladığı Bir Yaz Yağmuruydu kitabında da yer verir. Şalom gazetesinin kültür-sanat sayfasını bir yıl yöneten Levi, Hokka dergisinin yayın kurulunda yer alır. Aynı zamanda Hokka dergisinde 1989-1990 yıllarında ?Karşı Çık-ma´lar? başlığıyla köşe yazıları kaleme alır. Levi, Şalom gazetesinin düzenlediği öykü yarışmalarında seçici kurulda yer alır. Bu yazılarını daha sonra Cumhuriyet Gazetesi, Stüdyo İmge, Milliyet Sanat, Hürriyet Gösteri, Müzik, Argos, Gergedan, Varlık, Cumhuriyet dergisi, Marine Deal, Ve Sinema, MediaCat gibi yayın organlarındaki yazıları takip eder. Levi, aynı zamanda PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1992 senesinde Ankara´da ayda bir çıkan Arena adında bir derginin kültür-sanat yönetmeliğini yapar. Levi´nin ayrıca bu dergide bir köşesi de vardı. Şimdilerde Gazete Kadıköy´de on beş günde bir yazıları yayımlanmaktadır. Gazete Kadıköy haricinde sürekli yazılar yazdığı bir süreli yayın bulunmamaktadır.

Levi, Türkiye Şizofreni Derneği tarafından düzenlenen öykü yarışmasında üç yıl seçici kurul başkanlığı yapar. Ayrıca Levi, bir dönem Gila Kohen Öykü Yarışması´nda da jüri üyeliği yapar.Levi, Cem Mumcu´nun hazırladığı Türkiye´nin Çıplak Tarihi kitabında Türkiye´nin yaşadığı yakın tarihteki bir yılı anlatır. 2006 yılında Duygu Asena´nın anısına Milliyet Kitap´ın projesi olan ?Kadının Adı Var´ adlı öyküye Murathan Mungan, Nedim Gürsel, Ahmet Ümit ve Selim İleri ile birlikte katkı sağlar. Beş yazar, birlikte bir öykü yazar.

Levi, 1994´ten beri yazılarını dolma kalemle yazar. Sadece yeşil ve sepya mürekkepleri kullanır. Lacivertin sıradan, siyahın resmi ve kırmızının da gözü yorduğunu düşünür. Dolma kalemin yanında mütevazı bir resim ve plak koleksiyonu vardır. Levi, yazılarını gece yazar. Akşam 21.00´de yatar, saat 03.00´te kalkar. O saatten sabaha kadar, bazen de gün boyu yazar. Yazılarını üç kere yazar. Önce deftere, sonra bilgisayara, ardından son bir kontrol için yazar. Yazarken masasında sadece kahve vardır. Yazarken müzik dinlemez. Çalışma odası, Haydarpaşa Garı´nı ve denizi görür.Levi, romanlarını Türkçe yazmayı tercih eder. Öyle ki: ?Benim vatanım Türkçe!? diyecek kadar Türkçe hayranıdır. 1976 yılında ilk öykü kitabını yazmaya başladığında hiç düşünmeden Türkçe yazmaya başlar. Çünkü Levi, yaşadığı sokağı ve sevdiği kadını Türkçe tanımıştır.

Eskiden sigara içerdi, şimdi içmez. Yazı yazamadığı zamanlarda zihnini açmak için müzik dinler ya da Turgut Uyar ile Edip Cansever´in şiirlerini okur. Hayali, senenin altı ayını çalışarak, altı ayını ise kitap okuyarak geçirmektir. Serüven, hüzün, aşk, enikonu, yalnızlık kelimeleri en çok kullandığı kelimelerdir.İyi bir kitap okumak, iyi bir yemek yemek, iyi bir yazı yazmak ve Fenerbahçe´nin kazanması ve aşk kendisini mutlu eden şeylerdir.Kaba ve kendini akıllı zanneden aptal insanlar hevesini kırar.Kendisi olmaya çalışan bir yazardır. En çok sevdiği huyu sabırdır.En sevmediği huyu ise iyi niyetli olmasıdır.Kendisini anlatabilecek en önemli kelime hüzündür. En mutlu olduğu an, yeni kitabının yayınevinden geldiği an ile kızlarının kendisini öptüğü andır.Son cümlesi olduğunu bilse yazacağı son cümle: ?Şaka yaptım.? olur. Müzikte 60´lı ve 70´li yılların duyarlılığı, sinemada ise 70´lerin Fransız ve İtalyan sinemasına ilgisi vardır. Hayatının kokusu, gül reçelinin evde pişerkenki kokusudur. İstanbul duygusu, onun için hüzündür. Bu hüznün göç duygusuyla yakından ilgisi vardır. İstanbul´un göçlerle İstanbul olduğunu düşünür. Yazacaklarını önceden planlayan bir yazar değildir. En çok sevdiği balık lüferdir.

Sefiller´den Jean Valjean ilk kahramanıdır. Türk edebiyatında kendisini ilk heyecanlandıran isimler Sait Faik ve Yaşar Kemal´dir. Ustası olarak Selim İleri´yi gören yazar, kendisini Abdülhak Şinasi Hisar´ın, Yahya Kemal´in ve Ahmet Hamdi Tanpınar´ın geleneğinin izinde konumlandırır. İlk öykülerini Selim İleri´ye göndererek değerlendirmesini ister. Ancak Selim İleri´den beklediği ilgiyi göremez. Binbir Gece Masalları, Veba, Mrs. Dalloway, Huzur, Dava, Dünün Dünyası, Kayıp Zamanın İzinde, Deniz Feneri, Karamazov Kardeşler en etkilendiği romanlardır. Virginia Woolf, Çehov, Dostoyevski, Turgut Uyar, Edip Cansever beğendiği şair ve yazarlardandır. Ancak bunlar arasında ayrıcalıklı yere sahip olan Virginia Woolf´tur. Türk edebiyatında Levi´yi etkileyen yedi kitap ise şunlardır: Dünyanın En Güzel Arabistanı (Turgut Uyar), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar), Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (Bilge Karasu), Tutunamayanlar (Oğuz Atay), Sait Faik´in tüm öyküleri, Bir Denizin Eteklerinde (Selim İleri), Diz Boyu Papatyalar (Tomris Uyar).

Levi´nin Türkiye ile ilgili hiç de güzel olmayan anıları da vardır. Bu anıların en önemlilerinden biri hiç şüphesiz 6 Eylül 1986 Cumartesi günü saat 09.17´de Neve Şalom Sinagogu´nda Şabat Duası edilirken düzenlenen terör eylemidir. Bu terör eylemi sonucunda 22 kişi hayatını kaybeder. Levi için yaşanılan o gün, hayatının en dramatik günlerinden biridir. Çünkü bir gün sonra orada Levi´nin Süzet Beraha ile dinî nikâhı kıyılacaktı. Terör eyleminin nikâhtan önce gerçekleşmesi olası daha büyük bir faciayı önler. Nikâh bir gün sonra Şişli Sinagogu´nda kıyılır.Levi´nin Türkiye´de yaşamış olduğu çok ilginç bir diğer olay ise 2007 yılında yanlışlıkla vatandaşlıktan çıkarılmasıdır. Daha sonra bu yanlıştan dönülür. Levi, Hrant Dink cinayetinden sonra ülkeyi terk etmeyi düşünse de İstanbulluluğu ağır basar ve bir daha böyle bir düşünceyi aklından geçirmemek için dua eder. Levi´yi derinden üzen bir başka olay ise kitaplarının Türkiye´de 2014 yazında boykot listesinde yer almasıdır. Bu boykot çağrısı Türkiye genelinde büyük bir tepki çeker. Türkiye´nin her kesiminden Levi´ye destek açıklamaları yapılır.

İlk kitabı Jacques Brel: Bir Yalnız Adam1986 yılında Ahtapot Yayınları tarafından yayımlanır. Yayımlanan ilk öyküsü Bir Şehre Gidememek´tir, bu öykü Selim İleri´nin yönetimindeki Argos Dergisi´nde çıkmıştır. Aynı adı taşıyan öykü dosyası 1990 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü´ne layık görülür.Hemen hemen her ilk eser gibi otobiyografik özellikler taşıyan bu kitap, yazarın hem bazı aşkları hem de çocukluk ve ilk gençlik yıllarıyla hesaplaşmasıdır.1991 yılında yayımlanan ikinci hikâye kitabı, Madam Floridis Dönmeyebilir´de İstanbul´un azınlık çevrelerine ve topluma uyum sağlamakta zorlanan insanlarına yer verir. 1992 yılında En Güzel Aşk Hikâyemiz adını taşıyan öykü kitabı yayımlanır. Bu uzun hikâye, kırık bir aşkı anlatır.

1999 yılında İstanbul Bir Masaldı adındaki hacimli romanı yayımlanır. Bu onun ilk ve şimdiye kadar yayımlanan en önemli romanıdır. İstanbul Bir Masaldı, İstanbul´da yaşamış bir Yahudi ailesinin hikâyesidir. Şehrin öteki azınlıklarından kahramanlar bu hikâyede de görünür. Herkes hayalleri, kırgınlıkları, yalnızlıkları, umutları ve itilmişlikleriyle bir arada yaşar. Levi, bu eseriyle 2000´de Yunus Nadi Roman Ödülü´nü kazanır. Bu hikâyesi Fransızcaya çevrildiğinde Levi´nin üslubu Fransız eleştirmenler tarafından Marcel Proust´a benzetilir. İstanbul Bir Masaldı romanı Levi´nin en önemli eseridir. Başyapıtıdır. Bu romanı okuyan bir okur Levi´nin romancılığı hakkında önemli bilgiler edinecektir.

2005 yılında ikinci romanı, Lunapark Kapandı yayımlanır. Bu kitapta yasak bir aşk anlatılır. Düzenini kurmuş, kırklarının ortalarında bir reklam yazarı, otuzlarında genç bir kadına âşık olur. Olaylar böyle gelişir ve roman ilerledikçe bir kadının acılı hikâyesine dönüşür.2005 yılında Bir Yaz Yağmuruydu adlı deneme kitabı yayımlanır. Yazar bu kitabında, 1984-2004 yılları arasında gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından bir seçmeyi bir araya getirir. Bu yazılar bir ara metinle birleştirilir. Bu ara metinde de yazar, hem yazıları hakkında otobiyografik bilgiler verir hem de bu yazıları değerlendirir.

2009 yılında sekizinci kitabı Karanlık Çökerken Neredeydiniz adlı romanı yayımlanır. Hikâye otuz yıl aradan sonra bir araya gelen altı arkadaşın yaşadıkları üzerine kuruludur. Yazar bu romanında, hem kahramanlarının bireysel tarihlerini hem de Türkiye´nin son dönemini, siyasi çalkantılarıyla bu çalkantıların duygusal sonuçlarını 70´li yılların ruhu ile dile getirmeyi amaçlar. 2010 yılında İçimdeki İstanbul Fotoğrafları yayımlanır. Yazar ?en otobiyografik kitabım? dediği bu eserinin bir anı kitabından çok bir roman olarak değerlendirilmesini tercih eder. Bu hikâye, her ne kadar yazarın çocukluk ve gençlik yıllarından derin izler taşısa da, şehrin tarih duygusunun doğurduğu incelikleri anlatsa da, aynı zamanda yakın geçmişimizin karanlığıyla hesaplaşmayı amaçlar.2013 yılında Size Pandispanya Yaptım yayımlanır. Levi, bu romanı bir yemek kitabı olarak planlar. Ortaya iki kız kardeşin ailelerinin hikâyesinin anlatıldığı bir roman çıkar.2015 yılında Bu Oyunda Gitmek Vardı adlı romanı yayımlanır. Saffet´in, Meral´in, Hülya´nın kendini arayış sürecinde yaşadıklarının hikâye edildiği roman, oyun içinde oyun kurgusuyla dikkati çeker. Levi, bu romanında farklı anlatım teknikleri kullanmıştır. Romanın sonunun iki sonlu olması, romanda iki farklı anlatıcının olması, anlatıcının bir başka hikâyesini anlatırken kendisini eleştirmesi bu anlatım tekniklerinden birkaçıdır.Bu kitabı 2016 yılında Bir Cümlelik Aşklar adlı öykü kitabı izler. Levi, bu hikâye kitabında farklı bir teknik kullanarak tek cümleden oluşan hikâyelerle okurun karşısına çıkar.2017 yılında Yanlış Tercihler Mahallesi adlı romanı yayımlanır. Roman, yanlış tercihlerin bedellerini ödemek zorunda kalan insanların İstanbul´da bir mahallede yaşadıklarını anlatır.

Levi´nin eserleri, Türkiye´de buluştuğu geniş okur kitlesinin yanı sıra bugün aralarında İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Almanca gibi dünya dillerinin bulunduğu 33 dilde yayımlanmakta ve okunmaktadır.Sonuç olarak Levi, geçmişin izini geçmişle yüzleşerek İstanbul merkezli süren bir yazar olarak Türkçeye ve Türk edebiyatına yazdığı roman ve hikâyeleriyle hizmet etmeye devam etmektedir.

 

NEŞAT SAMAT