HZ. PEYGAMBER VE VEFA

HZ. PEYGAMBER VE VEFA

VEFA NEDİR?

HZ. PEYGAMBER VE VEFA

 

 VEFA NEDİR?

Vefa kendisiyle ömrün sonuna kadar muhabbeti, ilgi ve alakayı kesmemek anlamına gelir.

 

AHİT NEDİR?

 Ahit ise; verilen kesin söz, bağlamak sıkıca düğümlemek anlamına gelir. Yani bir konu hakkında vaat edilen kesinleşmiş söz demektir.

 

Dolayısıyla Vefa ve ahdin birlikte zikredilmesi çok manidar bir anlam oluşturur ki, bu anlam da şudur: Verilen, vaat edilen ahit/söz ile ömür boyunca alakayı kesmemek…

 

SÖZÜNDE DURUR BİR İNSAN OLMAK PEYGAMBER KARAKTERİDİR

 

Kur’an ahde vefa göstermeyi, iman ederek Allah ile ahitleşme ve insanlara karşı da sadakat gösterme şeklinde olgun bir mü’min vasfı olarak açıklamaktadır.[1] Ahde vefa göstermek, her ne koşulda olursa olsun lehine de olsa aleyhine de olsa verilen sözlerin tutulması, müminin karakteristik özelliklerindendir.

 Nitekim cahiliye adetlerinin bütün çeşitleriyle hüküm sürdüğü Mekke toplumunda ahdine vefa göstermekte son derece hassas olan ve verdiği sözü mutlaka tutan Hz. Peygamber, daha peygamber olmadan önce dahi Muhammedü’l Emin olarak şöhret kazanmış onun bu özelliğini can düşmanları dahi itiraf etmekten kendilerini alamamıştır.

Henüz Müslüman olmayan Ebu Süfyan ticaret amacıyla Şam’a gittiğinde peygamberimiz hakkında bilgi almak isteyen Rum Kayseri Hirakl “Peygamberlik iddiasında bulunmadan önce onu hiç yalancılıkla itham etmiş miydiniz?” diye sorunca Ebu Süfyan “hayır, ancak biz onunla belirli bir zamana kadar anlaştık, bu müddet içerisinde ne yapacağını bilmiyoruz” diye cevap verir. Peygamberimizin diğer ahvali hakkında da sorular soran Hirakl onun verdiği cevapları “Onun namaz kılmayı, doğru dürüst olmayı, ahde vefa göstermeyi ve emaneti sahibine vermeyi istediğini iddia ettin” şeklinde özetlemiş “işte bunlar bir peygamberin vasıflarıdır.” Diyerek ona olan hayranlığını ortaya koymuştur.

 

PEKİ, BİZİM İLK VAADİMİZ NEYDİ?

 

Bu sorumuzun cevabını A’raf suresi 172. ayet-i kerimede buluyoruz. Rabbimizin: - Elestü bi Rabbi küm.  : Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Sorusuna: - Galü ! Bela ! [2] : Bizler de dedik ki! Evet, Rabbimizsin! Yine kelime-i şehadetle meal ceset bu ahdimizi tekrarladık. İşte ahdimiz budur kardeşlerim! Bu ahde göre bizler, bizi terbiye eden, hayatımızı kontrol eden, denetleyen, yasak koyan ve düzenleyen tek merci olarak Allah’ı bileceğiz. Kendisini ilahlık konumunda gören kimselerle hayatımız boyunca mücadele edip kulluğumuzu yalnız Allah’a tahsis edeceğiz ve yalnız onun önünde eğilip secdeye kapanacağız. İşte ahdimiz buydu. Verdiği bu söze sadakat gösterenlere müjdeyi Kur’an şöyle haber vermektedir:

 

“Hayır! Gerçek onların dediği değil Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.” [3]

“Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.”[4] buyurulmuştur.

 

Peki vefa gösterebildik mi ahdimizde? Kulluk ahdimizle hayatımız boyunca ne kadar alakadarız? Eğer kulluk ahdimizle alakadar olamıyorsak, hatta ahdimizin ne olduğunun bile bilincinde değilsek bizim halimiz vefasızlık değil midir?

 

İNSANLARA VERİLEN SÖZ DE VEFAYI GEREKTİRİR

 

Verilen söz vefayı gerektirir nitekim peygamber efendimiz “emanete riayet etmeyenin imanı yoktur. Ahde vefa göstermeyenin ise dini yoktur.”[5] buyurmuştur. Allah ve Rasulüne verilen söz ise ayrıcalıklıdır ve daha fazla hassasiyet gerektirir. Ancak Kulun Allah’a verdiği sözü tutması ne kadar önemli ise insanlara verdiği söze sadık kalması da bir o kadar önemlidir.

 

 Söz, Müslüman’ın izzeti ve şerefidir. Verilen söze sadakat, dünyada onur ve güven, ahirette ise Allah’ın rızasına erişmeye vesiledir. Hudeybiye anlaşması sırasında meydana gelen bir olay peygamberimizin bu konudaki hassasiyetini gözler önüne sermektedir.

 Ebu Basir Kureyş asıllı olmasına rağmen sırf Müslüman olduğu için müşrikler tarafından tutuklanmış fakat onların elinden kurtulmayı başarmıştı. Medine’ye gelerek Hz. Peygambere sığındı. Mekkeliler imzalanan Hudeybiye anlaşması gereği Ebu Basir’in iadesi için peygamber efendimize mektup yazdılar. Hz. Peygamber Ebu Basir’i çağırıp anlaşma gereği kendisini teslim etmek zorunda olduğunu söyledi. Ebu Basir kendisine işkence edileceğini belirterek Mekkelilere teslim edilmemesini rica etti Allah Resulünden. Bunun üzerine Hz. Peygamberin dudaklarından tarihe yazılacak şu sözler döküldü:

 

“Ey Ebu Basir! Bildiğin gibi biz bu kavme bir söz verdik. Dinimize göre bize ahde vefasızlık yapmak yaraşmaz. “Sonra da Ebu Basir’i teselli etti ve Allah’ın ona mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini belirtti.[6] Peygamberimiz bu sıkıntılı şartlar altında dahi müşrik bir kavme verdiği sözü yerine getirmiştir.

 

 

 

 

 

HAYATIN HER ALANINDA VEFA DUYGUSUYLA HAREKET ETMEK

 

 Sadece hukuki anlaşmalar, verilen sözler değil, büyük küçük, kadın erkek toplumun her ferdini ilgilendiren günlük hayata dair vaatler de bağlayıcıdır. Peygamber efendimiz söze vefayı önemsediği gibi hayatın her alanında karşılaştığı kişilere karşı da vefa duygusuyla hareket etmiştir.

 

O kendisine bir hafta süt emziren dadısı Ümmü Eymen’i ömrü boyunca unutmamış, yıllarca kendisine bakan sütannesi Halime’ye devamlı hürmet etmiş, sütkardeşi Şeyma’yı Huneyn savaşından sonra esirler arasında görünce dayanamamış, onu kabilesine hediyelerle göndermiştir. Çocukluğunu yanında geçirdiği Ebu Talip’in hanımı Fatıma’yı ikinci annem diyerek taltif ve hürmet etmiştir. Müslümanlara kucak açan Habeş Necaşisini daima hayırla yad etmiş, öldüğünde cenaze namazını kılmıştır.[7]

 

 Hz. Peygamber bir defasında yanına gelen bir ihtiyar kadına fazla ikramda bulunmuştu. Sebebini soranlara “bu kadın Hatice’nin sağlığında bize gelir giderdi. Ahde vefa dindendir.” Şeklinde cevap vermiştir. Nitekim anne babaya vefa göstermenin şartlarından birisi de onların dost ve akrabalarını arayıp sormaktır.[8] İşte peygamberane tavır ve peygamber yolu budur. Bu açıdan Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insan, verdiği sözlere karşı vefalı olmalı ve hayatının her anında vefa duygusuyla hareket etmelidir.

 

  Konumuzu bir hadisi şerif ile bitiriyorum. Peygamber efendimiz buyuruyor ki; “Bana kendi adınıza altı şeyin güvencesini verin, ben de size cennetin güvencesini vereyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde sözünüzü tutun, size bir şey emanet edildiğinde ona riayet edin, iffetinizi koruyun, gözlerinizi (bakılması yasak olandan) sakının ve ellerinizi haramdan çekin.”[9] Cenab-ı Hak bizleri Peygamber Efendimizin tavsiyesine uyarak cenneti güvence altına alanlardan eylesin.

 

Önümüzdeki Pazar’ı Pazartesi’ne bağlayan gece, Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.s)’in dünyayı teşriflerinin yıl dönümü olan Mevlid Gecesini idrak edeceğiz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Mevlid-i Nebi Haftasını kutlayacağız. Başkanlığımız bu yıl Mevlid-i Nebi Haftasının temasını “Peygamberimiz ve Vefa Toplumu” olarak belirlemiştir. Bu vesileyle Peygamberimizi daha yakından tanımaya, anlamaya ve bilhassa toplumun her kesimine vefa duygusunu yeniden hatırlatarak hayatımıza taşımaya gayret edeceğiz. Mevlid-i Nebi gecemizi tebrik ediyor, haftamızın İslâm âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

 

 

[1] Müminun, 23/8.

[2] Araf, 7/172.

[3] Al-i İmran, 3/76.

[4] Fetih, 48/10.

[5] İbni Hanbel, III, 134.

[6] Vakıdi, Meğazi, II, 624-625

[7] Buhari, Cenaiz, 4.

[8] Müslim, Birr, 11.

[9] İbn-i Hanbel, V, 323.     

                                                                                                            Muhammed KAYAOĞLU

                                                                                                              Din Hizmetleri Uzmanı