ÇİRKİN KIZ SÜREYYA

ÇİRKİN KIZ SÜREYYA

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler bokuç oynarken eski hamam içinde...

ÇİRKİN KIZ SÜREYYA

 

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler bokuç oynarken eski hamam içinde... Yürüdüm Allah yürüdüm, daldan elma düşürdüm. Elmamı yemişler, bana çirkin demişler... Çirkin değil, güzelim, inci, mercan dizerim. Ben evlenmekten geçemem, Trabzon´dan göçemem. Trabzon´un simidi, bana vuran kim idi? Hüseyin oğlu Hasancık, eli kolu kısacık... Gel çıkalım dağ başına, taş atalım baykuşa; baykuş başını kaldırmış, fareleri kaçırmış. Aman ha! Efendiler! Ben gelin oldum, sakın duymasın eller!

 

Uzak memleketlerin birinde Süreyya kız derler biri varmış. Bu kız öyle narin, öyle nazlı bir kızmış ki biri ona bir şey dese odasına kapanıp hüngür hüngür ağlarmış. Bu kızın huyu güzel, yüzü çirkin mi çirkinmiş. Bu yüzden anne babası kızlarının evde kalacağını en başından kabullenmiş. Köyün bütün kızları birer birer evlenirken Süreyya´ya kimseler talip olmuyormuş. Süreyya´nın bir gün canına tak edince annesine: ?Anne, ben çirkin miyim??diye sormuş. Annesi de kirpinin yavrusunu pamuğum diye sevmesi gibi kızının ne kadar güzel olduğunu ballandıra ballandıra anlatmış. Ancak annesinin bu sözleri Süreyya´nın moralini gittikçe bozmasına sebep olmaktan gayrı bir işe yaramamış.

 

Süreyya, bu üzüntü ile az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Vardığı dağın başında bulunan bir elma ağacının dibinde uyuyakalmış. Uykusunun en tatlı yerinde ağaçtan kafasına bir elma düşmüş. Elma kafasına düşüp ikiye ayrılınca elmanın içinden bir cin çıkmış. Süreyya ne olduğunu anlamadan elmanın içinden çıkan cin, Süreyya´ya: ?Dile benden ne dilersen!? demiş. Süreyya, şaşkınlığı üzerinden daha atamadan: ?Evlenmek istiyorum.? demiş. Bunun üzerine cin: ?Bu gece uyumadan önce cinlerin padişahı için dua edersen kısmetin açılır.? demiş. Süreyya, cinin söylediklerinden bir şey anlamamış. Biraz heyecandan, biraz korkudan hızlıca oradan uzaklaşıp evin yolunu tutmuş.

 

Akşam olup da herkes odasına çekildiğinde Süreyya´nın aklına o gün cin ile konuştukları gelmiş. Cinlerin padişahı için annesinin ona öğrettiği bütün duaları yatmadan önce okumuş. Süreyya, sabah uyandığında kendinde bir önceki günden farklı hiçbir şey hissetmemiş. Günler su gibi akıp giderken bir gün uzak köylerden bir kadının oğluna gelin bakmak için köye geldiğini haber almış. Süreyya, kadına görünebilmek için köyün içinde oradan oraya koşuşturmuş. Sonunda kadını bulmuş. Tam o anda ortaya çıkan cinlerin padişahı, Süreyya´yı bu kadına köyün en güzel kızı olarak göstermiş. Kadın, bu fırsatı kaçırmamak adına koşa koşa Süreyya´nın annebabasını bulup kızları Süreyya´yı oğlu Hasan´a istemiş. Süreyya´nın anne babası kızları Süreyya´nın başına konan bu talih kuşuna balıklama atlamış. Süreyya ile Hasan´ın kırk gün kırk gece düğünüolmuş.

 

Süreyya, ata binip Hasan´ın köyüne doğru yola çıkmış. Hasan´ın köyü de köyler içerisinde en uzak köymüş. Sonunda Hasan´ın evine varmışlar. Eve geldiklerinde Hasan, Süreyya´nın yüzündeki örtüyü kaldırınca çirkin mi çirkin bir kızla karşılaşmış! Hasan´ın annesi şaşkınlık içinde: ?Aman oğul bu ne? Benim beğendiğim bu kız değildi. Benim beğendiğim köyün en güzel kızıydı. Bizi kandırdılar galiba. Gidip bu kızı geri verelim!? demiş. Hasan, onca yolu bir daha gidip gelmeyi göze alamadığından: ?Gelmişken kalsın anne!? demiş.

 

Derlermiş ki: Hasan´ın annesinin on tane gelini varmış. En iyi gelini de Süreyya´ymış. Anlayacağınız onlar ermiş muradına,darısı yurdumuzun diğer çirkinleri başına!