BİLYALİ

BİLYALİ

Karadeniz´de çocuk olmak deyince hepimizde farklı çağrışımlar uyanacaktır.

BİLYALİ

(NEŞAT SAMAT)

Karadeniz´de çocuk olmak deyince hepimizde farklı çağrışımlar uyanacaktır. Maalesef bu farklı çağrışımları kaybettiğimizi belirtmek isterim. Bizim zamanımızda demeyeceğim çünkü bizim zamanımız o kadar eski bir zaman değil. Bundan on, on beş sene önceki çocukluk ile şimdiki çocukluk arasında dağlar kadar fark olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Aileler, eskiden çocukları eve sokmak için çeşitli yollar ararken, şimdilerde evden dışarı çıkarmanın yollarını arar oldu.

 

Hadi, kendinize çocukluğunuzu ne kadar özlediğinizi itiraf edin. Balık tutmayı, sabahtan akşama kadar topun peşinde koşturmayı, misket oynamayı, körebe oynamayı, saklambaç oynamayı? Bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz. Fark ettiyseniz, bu saydıklarımın hemen hepsi mavi bir gökyüzünün altında oynadığımız oyunlardı. Aslında biz, bu oyunlarımızı kaybederken gökyüzümüzü de kaybettik. Bunu aradan uzun yıllar geçtikten sonra fark ettik. Fark ettiğimizde iş işten çoktan geçmişti.

 

Hatırlarsınız, Rus Pazarı Çömlekçi Mahallesi´nde olduğu günlerde herkesin uğrak yeriydi. Rus Pazarı´na Avrasya Pazarı da denilirdi. Ancak biz Rus Pazarı´nı her zaman Rus Pazarı olarak bildik. Rus Pazarı´nı, Çömlekçi Mahallesi´nden taşındığında yeni yerinde de ziyaret etme imkânı buldum. Ancak eski havasını bulamadım. Rus Pazarı´nın Çömlekçi Mahallesi´nde olduğu günler parasızlıktan Trabzon´a sayılı gittiğimiz günlerdi. Bu yüzden Trabzon´a gidip Rus Pazarı´nda bir tur atmak bizim için önemli ritüellerden biriydi. Şimdi, Rus Pazarı´nın güzellemesini neden bu kadar yaptığımı merak ediyorsunuzdur.

 

Çocukluğumun bendeki çağrışımlarından biri ?bilyali?dir. Daha eskilerin ?bilyali?sinin tekerleri tahtadandı. Biz o döneme yetişemedik. Bizim ?bilyali?mizin tekerleri demirden bilyelerdendi. Rus Pazarı´nı turlarken "bilyali"nin bilyelerinin satıldığı tezgâhın önünden geçmek birçoğumuz için paha biçilmez bir mutluluk kaynağıydı. Ancak bana oradan bilye almak hiç nasip olmadı. "Bilyali"ma taktığım bilyeler sağdan soldan bulduğum bilyelerdi. ?Bilyali?ların iki önde, iki arkada dört veya iki arkada, bir önde üç bilye tekerlekli olanları da vardır. Bizim ?bilyali?lar genelde dört tekerliydi. Geniş tahtaya iki adet boyu uzun, eni kısa sopa bulur, bilyeleri sopanın başına geçirirdik. Arabanın arka tarafına sopayı iyice çakar, ön tarafına ise sadece ortadan çakardık. Ön tarafta bulunan sopanın sağ ve soluna ip bağlar, bu şekilde yön tayini yapardık. ?Bilyali?ya binerek ayaklarımızı öndeki tahtaya koyar, sağ sol yaparak yön verirdik. Hemen hemen her gün "bilyali"ları sırtımıza alıp dağ bayır demeden "Huryeni"ye çıkar, oradan aşağıya kayardık. Benim "bilyali" o kadar sağlam olmazdı. Ya ipi kopardı, ya bilyesi. Aramızda bu işin ustaları da vardı. Zaman zaman ?bilyali?ya iki kişi binerdik. O zaman ?bilyali? daha hızlı gider ve bütün ?bilyali?ları geçme fırsatını yakalardık.

 

"Bilyali" denince aklıma gelen hatıralardan biri de teyzemin oğlu Erdem´in yapmış olduğu "bilyali"ya binmek için Olcay ile kıyasıya kapıştığımız gündür. Bu kapışma sonrasında kazanan Olcay oldu. Ben de peşlerinden koşarak onları takip ediyordum. ?Bilyali? o kadar hızlı gidiyordu ki yetişmek ne mümkün! Olcay, köy mezarlığının kenarındaki çeşmeye vardığımda "bilyali"nin yanında yoktu. Meğer ?bilyali? tam yola çıkacakken karşıdan gelen arabayla çarpışmış, Olcay´ın ayağı kırılmıştı.

 

Artık günümüzde ?bilyali? işi kalktı. Şimdi "bilyali"nin yıldan yıla festivali düzenleniyor. Oysa bilmezler ki çocukluğumuzdaki her gün bizim için hep bir festival havası içerisinde geçerdi. ?Haydi, herkes evine fareler deliğine´ dendiğinde fareler deliğine girerken biz ise eve girmemenin yollarını arardık. O günlere selâm olsun.