BEKLENEN

BEKLENEN

?Uzun zamandır rüya görmüyorum.

BEKLENEN

 

?Uzun zamandır rüya görmüyorum.

?Ne zamandan beri?

?Ne zamandan beri olduğunu hatırlamıyorum.

?Zorlayın kendinizi biraz.

!..

?Ferhunde Hanım!

?Evet.

?Ferhunde Hanım gittikten sonra.

?Ferhunde Hanım kim?

?Mahallemizde bir kadın. Aslında artık mahallemizde oturmuyor. Taşındı.

?Ne zaman taşındı?

?Bir iki yıl oluyor. Yok yok, o kadar olmamıştır!

Dönüp arkasındaki saate baktı. Saatin tik takları duyulmuyordu. Bu onun sevdiği saatlerdendi.

?Beş yıl. Tam tamına beş yıl.

Doğru hatırlıyordu. Bu yüzden kendine biraz şaşırdı.

?Beş yıldır rüya görmüyorum. Ya da görüyorum da gördüğüm rüyaları hatırlamıyorum.

?Zaman zaman unutkanlıklar yaşadığınız oluyor mu?

?Hayır hayır! Hafızam kuvvetlidir. Ezberimde yüze yakın şiir vardır:

?Ne hasta bekler sabahı?

!..

?Şiir bu kadar mı, devamı yok mu?

!...

Birazdan sabah ezanı okunur. İçeriden dedemin sesi geliyor. Her sabah olduğu gibi bu sabah da dua kitabını açmış okuyor. Kapım çalınıyor. Kapıyı çalan babaannem.

?Sabah namazı okunuyor Neşat! Hadi kalk oğlum!

Babaannemin okuma yazması yoktur. Kendimi bildim bileli de ezan okunuyor yerine namaz okunuyor, der. İlginç kadındır benim babaannem. Ne zaman dedemle tartışsa gideceğim de gideceğim, diye tutturur. Nereye gideceksin babaanne, diye sorduğumda İstanbul´a yeğenlerimin yanına, olmadı Sakarya´daki torunlarımın yanına giderim, der. Bir gün ciddi ciddi, seni Sakarya´ya götüreyim dediğimde benimle gelmek istemedi. Ama ömrünce de gideceğim demekten vazgeçmedi. Şimdilerde ise kulağı biraz ağır işitir. Bu yüzden sıklıkla sağır duymaz uydurur atasözünü haklı çıkaracak davranışlar sergiler.Dedem duasını bitirmiş namaza durmuş olacak ki içeriden sesi gelmiyor. Babaannem sobayı yakmaya çalışıyor. Sobanın üzerinde her zaman olduğu gibi demini ömrünce almamış bir çay duruyor.

Dedem namazını kılmış dış kapıyı zorluyor. Babama kaç sefer söyledim şu kapıyı üzerine kilitleme diye. Meret kilitlenince zor açılıyor. Dedem yanıma uğrayıp yastığımın altına harçlığımı koymuyor. Artık o da benim gibi başkalarının eline bakıyor. Yoksa cömert adamdır benim dedem. Dolmuşçuluk yaptığı zamanlarda hiçbir sabah boş geçmezdi beni. Yanağımdan öpüp beş lirayı usulca yastığımın altına koyardı. Dolmuşçuluktan da o kadar para kazanmazdı üstelik. Zaman zaman arabanın yakıtı olmadığından babama dert yanardı. Çoğu kez arabasına binen müşterileri bedava taşır, parası olmayıp dedemden borç isteyen müşterilerine de cebinde ne var ne yok çıkarıp verirdi. O kazadan sonra o günler de eskide kaldı. Bir vakit yeniden araba almaya niyetlense de bu niyetinden parası olmadığı için vazgeçmek zorunda kaldı. Dedem, kapıyı nihayet açabiliyor. Babamın akşamdan televizyonun üzerine bıraktığı çay parasını cebine koyuyor. Gün aydınlanmak üzereyken yola çıkıyor. Bırakılan çay parasından artırabildiği ile kendisine yiyecek içecek alır. Bazı günler gittiği yerden eli boş döner. O günler birkaç kişiye çay ısmarladığını anlarım.

Dedemle çok eski zamanlarda yirmi beş kuruşa ayakkabı boyardık. Günlüğüm beş kuruştu. Bir gün zam istemeye karar verdim. Günlüğümü on kuruşa çıkardı. Hacı Murat ile Sakarya´ya gidecektik bir ara. Araba bozulduğunda, beraber itecektik arabayı. Lakabı murıttı. Murıt kelimesinin aslı müritten geliyordu. Biraz biraz hocaydı. Ölümle burun burunayken dedem vardı yanımda. Ankara´nın soğuğunda yorgan dikerdi. Yorgan ustasıydı. Babaanneme kızdığı vakitlerde yemeğini kendi yapardı. Benim dedemin ağzı biraz felçlidir. Felç olduğunda hiç doktora gitmemiştir. Az da doktordur. Daha sonraları kendisine faydası olmadığını anladığı vakitlerde bir buçuk ay hastanede yanında kalacaktım. Belki ben size para bırakmadım ama düşman da bırakmadım en meşhur laflarından biriydi. Arabası olduğu yıllarda önüne gelene korna çalardı. Sevmediği insanlara da korna çaldığı vakitlerde kornayı çaldıktan sonra ?koyayım bizcuğune? derdi. Ama küfür ettiği adamlara da korna çalmaktan vazgeçmezdi. Çay ısmarladığı bile olurdu. Herkese yarandı şu dünyada, bir tek babaanneme yaranamadı. Ama ben, babaannemin hastaneye düştüğünde babaannem hastaneden çıkana kadar dedemin hastanenin önünden ayrılmadığını da görecektim.

!...

?Kaldığımız yerden devam edelim. Beş yıl önce, Ferhunde Hanım gittikten sonra rüya görmemeye başladım demiştiniz.

?Tam olarak öyle demedim: Belki de görüyorum da hatırlamıyor olabilirim de dedim.

?Ferhunde Hanım ile aranızda ne gibi bir münasebet vardı?

?Şimdi hatırladım işte.

?Neyi hatırladınız?

?Şiiri:

Ne taze ölüyü mezar

!..

Telefonumun alarmı çalıyor. Öyle zannediyorum. Saat altıyı on geçiyor. Kalkıyorum. Telefonda tanıdık bir ses dedem öldü diyor.

!..

Çıkıyorum evden. Kaynanama dedemin öldüğünü söylüyorum. Bu kadar soğukkanlı olmama şaşırıyorum bir an. Yol gözümde büyüyor. Üzerine yeşil bir örtü örtmüşler. Bu örtüyü nereden bulduklarını merak ediyorum o an. Şimdi örtüyü açacağım ve dedemin soğuk bedeniyle karşılaşacağım. Bir gözü açıktı dedemin. Uyurken de kapanmazdı o göz. Felçliydi. Belki yine uyuyordur diyorum. Elimle gözünü kapatıyorum. İçimden dede diyorum.Babaannem bir köşede ağlıyor. Soracaklardı ona hakkını helal ediyor musun diye. Dedem hayattayken etmem demek kolaydı. Hakkım helal olsun diyecekti en derinden sorulduğunda.

Dışarı çıkınca bir an her şeyi unutuyorum. Ama biliyorum ki bir vakit gelecek her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlayacaktım. İçimdeki ölüm korkusunu dedem öldüğünde fark edecektim. Meğer yıllardır içimde bir köşede durup unutturmuştu kendisini.

?Oğlum, saat geçiyor!

Babaannemin sesi.

?Babaanne! Duymuyor beni. Biraz daha bağırmalıyım. Kalkıyorum. Etrafıma bakınıyorum. Dedemin odasıydı bu. Dedem yoktu artık. Ferhunde Hanım da? Anlıyorum ki ölmekle gitmek arasında fark yoktu.

 

NEŞAT SAMAT