Tarih: 18.06.2025 15:51

TEBESSÜM-İ ELEM

Facebook Twitter Linked-in

                                           TEBESSÜM-İ ELEM

 

                             Hayatlar ve romanlar! İnsan, yaşadıkça görür, gördükçe yaşar. 

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın; “Tebessüm-i Elem” adlı romanı okuyucuyu farklı düşünceye sevk eder. 

Roman konusu itibariyle toplumun bir başka noktasına değinir. Toplumda her türlü insana, rastlanır. 

Gürpınar, bütün romanlarında ki, karakterlere kendisinden bir pay vermiştir. Okuyucuyu okuduğu satırlar aralarında gezdirirken, romanda sona doğru gider. 

                            Hasan Yağlıkçı, mütevazi namazında niyazında bir adam. Evinden dükkanından, dükkanından camiye gidip gelen biridir.   

Hasan Efendinin evinin karşısındaki eve aylar önce, taşınan Uncu Ahmet’te elinde tesbihle camiye giden bir adam. 

Ne var ki, Uncu Ahmet’in evinde her akşam sazlı sözlü, eğlence yapılır. Eve giren çıkanların hattı hesabı yoktur. 

Hasan Efendi, her akşam yapılan eğlenceye pek mana veremez. Eve giren erkek ve kadınlara da anlam yükleyemediği gibi kasa kasa eve giren, yiyecek ve içeceklere de, fikir yürütemez. 

 Hasan Efendinin çarşıdaki dükkanına bir gün eski dostunun oğlu Mehmet Kenan gelir. Mehmet Kenan felsefeden başlayıp, bir çok konuya değinir.

Hasan Efendi, genç adamın düşüncesini kabul etmez. Yirmi yedi yaşındaki Kenan, gençlerin istekleriyle eski kafaların isteklerinin aynı olmadığını defalarca söyler. 

Hasan Efendi, gençlerin ne istediklerini bilmediğini anlatıp, Kenan’ın fikirlerine katılmaz. 

Kenan, Hasan Efendinin hangi mahallede oturduğunu bilmesine rağmen  mahallesini sorar. Ardından Uncu Ahmet’in hanesine gideceğini söyler. 

Hasan Efendi, evinin karşısında haneye taşınan Uncu Ahmet’i hatırlar. Kenan’la ne bağlantısının olduğunu pek anlayamaz. 

Kenan, eğlenceden kadınlardan söz eder. Uncu Ahmet’in umumhane sahibi olduğunu söyler.. Hasan Efendi daha çok kızar.   Sazlı sözlü eğlencenin , kadın ve erkelerin ne için girip çıktığını daha iyi anlar. Bu hususta Kenan’a eve baskın yapacağını söyler. 

                              Hasan efendi, her zaman yaptığı gibi pencerenin önüne oturup, evi izlemeye başlar. Eve yapacak olduğu baskın planını kafasında birkaç kere canlandırır. 

Baskın için komiser, bekçi, yorgancı arkadaşı ve kalfalarının nerede ne zaman harekete geçeceğini düşünür. Gözünü karşıki haneden hiç ayırmaz. Uygun zaman geldiğini kendi kendine mırıldanıp evden çıkar. 

Yorgancı arkadaşına gider. Kalfaları, planladığı gibi  yönlendirir. Çok geçmeden mahalleli toplanmaya başlar. Uncu Ahmet’in evine doğru giderler. Evde ses seda yoktur. Kandiller sönmüş, kapı pencere sıkıca kapanmıştır. 

İmam, komiser, bekçi ve Hasan Efendi, kapıyı tıklatırlar. İçeriden ses gelmez. Birkaç kez kapıyı tıklattıktan sonra Hasan Efendi, gençleri evin arkasına gönderir. 

Komiser,  Uncu Ahmet’e seslenerek kapıyı açmasını  söyler. 

Bir müddet sonra Uncu Ahmet, ne aradıklarını sorar. Komiser kapıyı açmasını söylese de, Uncu  Ahmet açmamaya, kararlı görünerek,  yaptıklarının suç olduğunu tekrarlayıp durur. Hanesine izinsiz gelmelerinin cezasız kalmayacağını kırılan camların hesabını vereceklerini sayıp söyler. Gece vakti, insanları rahatsız etmenin hiçbir gerekçesi olmadığını, mahalleliye  söyleyerek komiserin derhal kalabalığı toplayıp gitmesini sözlerine ekler. 

Hasan Efendi kendi kendine; “içeriye  altı kadın, on iki kişi girdiğini gördüm. Yiyecek ve içeceğinde girdiğini gördüm. Eğleniyorlardı.” Konuşur. 

Uncu Ahmet, hanesinde yaşayanların bu kadar rahatsız edilmesini terbiyesizlik olarak niteler. Kapıyı açmaz. Mahalleli sabırsızlaşır. Evi taşa tutar. 

Uncu Ahmet, komiseri tekrar uyararak cezasız kalmayacağını haykırır. 

Komiser ne yağacağını şaşırır. Hasan Efendi, giderek artan kalabalığın sabırsızlığını görür. Uncu Ahmet, haksızlık yapıldığını bir an önce kalabalığın dağılmasını aksi taktirde şikayetçi olacağını sarktığı pencereden yüksek sesle söyler. 

Kalabalık Uncu Ahmet’in sözlerine aldırış etmeden kapıyı kırarak içeri girer. Uncu Ahmet, komiserin karşısına dikilip, hata ettiklerini bir kez daha yüksek sesle haykırır. 

Hiç bir şey bulamayacaklarını söyleyip, uğradığı haksızlığı cezasız kalmayacağını da her fırsatta dile getirir. 

Komiser merdivenlerden üst kata çıkar.  Büyükçe bir odanın ortasına envay çeşitli yiyecek dolu kurulu masa görür. İçki bardakları, içki şişeleri de gözünden kaçmaz. Diğer odalara bakar. Kilitli olan odayı açtırmak için Uncu Ahmet’e bakar. 

Uncu Ahmet, hanesindeki kadınların olduğunu söyler. Komiser ısrar edince Uncu Ahmet, istemeyerek de, olsa önce kadınlara çarşaflanmalarını söyler. Ardından kapıyı açar. 

Komiser bir anda karşısında on iki çarşaflı görür. 

Uncu Ahmet, zevcesinin, kerimesinin komşu kadınlar olduğunu söyler. 

Komiser, diğer odalara bakmak için üst kata çıkar. Her yer aranır ancak erkekler bulunmaz. Kadın eşyaları, bozulmuş yatakların dışında göze başka şey çarpmaz. 

Hasan Efendi, her yerin aranması için büyük çaba harcar.

Uncu Ahmet’te her defasında şikayetçi, olacağını, hanesini bu kadar rahatsız edilmemesi gerektiğini söyler. 

Bu arada yorgancı kalfaları çaktırmadan masaya kurulur. Diğerleri alt kata iner. Uncu Ahmet komiserle hala münakaşa edip, şikayetçi olacağını söylemektedir. 

Kalfalar kafayı buldukça, ağızları değişir. Kilitli odadan kadınlar çıkıp, işveli işveli bakar. Yorgancı kalfaları onlara yaklaşınca, kadınlar işvelenip, odaya girip tekrar kapıyı kilitler. Bir çarşaflı dışarıda kalır. 

Kalfalar çarşaflıya yaklaşıp, dokunmak ister. Çarşaflı yüzünü daha da kapatıp, bağırır. Derken, boğuşma başlar. Peçe açılır. Erkek olduğu ortaya çıkar. 

Kalfalardan biri;  “sakallı çarşaflı bulduk” diye bağırır.

Komiser son sözlere dikkat edip, iki polisi üst kata çıkartır. Çok geçmeden kilitli odaya gidilir. Uncu Ahmet, kızarır bozarır. Eski tehditkar tavrı kalmaz. 

Komiser, çarşaflıları kadın erkek olarak ayırır. Hepsini karakola götürür. 

                          Hasan Efendi, Kenan’ın eşi Ragıbe hanıma telgraf gönderir. Ragıbe, aldığı telgrafla ne yapacağını bilemez. Annesiyle paylaşır. Her iki kadında boşanmanın hayırlı olacağına inanır. Kenan, eve döndüğünde Ragıbe, önce nerede olduğunu sorar. Kenan inkar etse de, Ragıbe telgrafı gösterir. Genelevde basıldığını inkar etmemesini söyler. 

Kenan, işi öteye beriye çekse de, Ragıbe, genelevde basılmanın ne denli utanç olduğunu bir kez daha yüzüne haykırır. 

Kenan, cevap vermez. Hazırlanıp evden çıkar. Birkaç gün eve dönmez. Ragıbe, hep düşünür, Kenan’la nasıl tanıştığını, nasıl evlendiğini hatırlar. 

Hizmetçi Şirin, oda kapısını tıklatıp Ragıbe’ye diğer hanede yaşayan bir beyin mektup gönderdiğini söyler. Ragıbe, hizmetçi Şirin’e kızar. 

Şirin, ne yapacağını bilemez. Mektubu almamak için çok direttiğini ancak başarılı olamadığını alçak sesle söyler. 

Ragıbe istemeyerek de olsa, mektubu alır ve okur. Ömer Numan yaşadığı acıları anlatır.

Ragıbe’den yardım ister. 

                  Kenan birkaç gün sonra eve döndüğünde Ragıbe nerede olduğunu sorar. Kenan çeşitli yalanlar uydurur. Ragıbe hiç birine inanmaz. Kenan, ısrarlara dayanamayınca, bir fahişe sevdiğini itiraf eder. 

Ragıbe, beklediği cevap karşısında fazla şaşırmaz. Boşanmak istediğini söyler. Kenan boşanmaya gerek olmadığını her ikisi de istediği hayatı yaşamak da hür olduğunu ifade eder.  

Ragıbe, boşanmada diretir, Kenan da, boşamamak için diretir. 

Kenan Ragıbe’nin parasıyla geçim sağladığından boşanması halinde parasız kalacağın bilmektedir. 

Ragıbe, Ömer Numan’dan gelen mektuptan söz eder. Kenan daha iyi deyip, herkes hayatını yaşasın üzerinde vurgu yapar. 

Ragıbe, Kenan’la tartışmanın hiç bir yere varamayacağını anlar. Kenan yine eve gelmemeye başlar. Ragıbe, Kenan’ın Uncu Ahmet hanesinin baskınından sonra Kenan’ın bir ev tuttuğunu ve Kenan’ın sevdiği fahişenin ve diğer fahişlerin o evde yaşadığını öğrenir. Evin tüm masrafı Kenan’a aittir. Kenan’da Ragıbe’nin servetinden faydalanmaktadır. 

Ragıbe, Kenan’ın sevdiği fahişe kadına mektup yazar. Çok geçmeden Ragibe’ye cevap gelir. Ragıbe, hizmetçisi Şirin’i alarak o eve gider. 

Kapıyı bir kadın açar. Bir başka kadın kahve ikramında bulunur. Derken, Kenan’ın sevdiği fahişe Vuslat,  Ragıbe’nin bulunduğu odaya girer.

İki kadın konuşur. Ragibe, öncelikle teklifini kabul ettiği için kadına teşekkür eder. sonra Kenan’ı çağırmasını ister. 

Kenan, odaya girince hayal gördüğünü düşünür. Gözlerini pür dikkat Ragıbe’ye diker. Sonra neden geldiğini sorar. 

Ragıbe; “bugün bu iş bitmeli ya ben, ya o kadın.” Der. 

Kenan, hiçbir suretle boşamayacağını defalarca tekrarlar. Ragıbe, ısrar ettikçe Kenan’da ısrarını sürdürür.

Hizmetçi Şirin ve Vuslat olaya dahil olur. Kenan’ın boşaması için onlarda baskı yapar. Kenan ısrar ettikçe, ısrar eder. 

Ragıbe, çarşafının altından silahını çıkartıp, Kenan’a dayar. Boşaması için son kez uyarır. Kenan, istemeyerek de olsa boşadığını söyler. Ragıbe, kayıt altına alınmasını ister. Kenan çaresizce onu da kabul eder. Boşanmaları kayıt altına alınır. 

                    Kenan, artık o evde yaşamaya başlar. Vuslat, bazı geceler Kenan’ın evde olmadığı zaman tavan arasında kalan dostu Didar’la birlikte olur. Didar, para vermediği gibi Vuslat’ın elinde, avucunda olanı alır. 

Kenan, haneyi döndürmek için engelli kardeşinin bankadaki parasını annesine dil döker bir kısmını alır. 

Ne var ki, Vuslat’a para yettiremez. Kadın, parasız  Kenan’la tartışmaya başlar. Kenan, kardeşinin diğer paralarını almak için bir plan yapar. Annesine benzeyen bir kadını bankaya getirip, imza attırıp tüm parayı alır, haneye gider. 

Didar eskisi gibi tavan arasında kalmaz. Artık Vuslat’ın odasına yerleşir. Kenan bu durumdan hoşnut olmasa da, Vuslat, Didar’ın belalı olduğunu her fırsatta Kenan’a söyler. 

 Didar, evde kalan diğer kadınlardan benli Faika ve diğerlerini ölesiye döver. Kenan birkaç gün evde olmadığı zamanda yaşanan olaya çok şaşırır.  Sevdiği kadın Vuslat’ın dayaktan mecali kalmadığını görünce üzülür.     

Kenan, bir gün Didar’la Vuslat’ı aynı yatakta görür. Öldürmek için ateş eder. Arkasına bakmadan evden çıkar. Soluk soluğa mezarlığa gider. Öldürüp öldürmediğini bilemez. Ancak iki el ateş ettiğini hatırlar. Sokaklarda dolaşır. Başka kente gider, birkaç gün  kalır. Vuslat aklına gelince dayanamaz. 

Yirmi gün hasretlikten sonra çekine çekine haneye gider. Kapıyı Benli Faika açar. Evde kimsenin olmadığını söyler.  Vuslat’ın Mısırlı zengin biriyle gittiğini, Didar’ın tüm eşyayı alıp sattığını, göz yaşlarıyla anlatır. 

Kenan, beyninden kurşun yemiş gibi olur. Daha fazla evde kalamaz ve çıkar. Sokaklarda dolaşır. Yine mezarlıklara gider. Sinir buhranları geçirir. Ne yapacağını bilemez. Pejmürde bir hal alır. Saçları, sakalı uzar. Kendisine çeki düzen vermez. Sürekli Vuslat’ı düşünür, düşünür sonra ağlar. 

Günler sonra tekrar haneye gitmeye karar verir. Kapının çıngarını çalar ses alamaz, kapıyı da açan olmaz. Kenan’ı gören yan komşu; “boşuna kapının çıngarına asılma. Evde kimse yok. Yaşlı adamı dolandırıcılıktan tutukladılar.  Yaşlı kadında kaçıp gitti. Seni de, arıyorlar. Burada durma git.” 

Kenan yine sokaklarda dolaşır. Gidecek yeri kalmaz. Tüm olanlardan sonra annesinin evinin yolunu tutar. İçindeki sıkıntıyı da atamaz. Evin kapısını tıklatır. Çok geçmeden, tek gözleri görünen bir yaşlı kadın elinde tespihle kapıyı açar. 

Kenan, annesini arar fakat göremez. Yaşlı kadını dikkatli inceler. Benli Faika’yı tanır. Annesinin evinde ne işi olduğunu sorar. 

Benli Faika, şeyhin yanından geldiğini komşulara anlattığını başka bir yeri olmadığı için annesinin evine geldiğini anlatır. 

Kenan annesini arar. Komşu kadınlar ahrete göçtüğünü söyler. Kadınlardan birinin; “zavallı Zehra, bankaya sapa sağlam gitti. Parasının olmadığını öğrenince eve sal geldi. Çok geçmeden öldü.” Söylediğini duydu. Kardeşinin; “abi” deyip, bayıldığına tanık olunca, Kenan daha fazla evde kalmayıp, kendini sokağa atar. 

 Deniz kenarında bir meyhaneye gider. İçer, içer. Aklına Vuslat gelir, sonra Ragıbe’yi düşünür. Tekrar içer. Ragıbe, aklından çıkmaz. Adalardaki evlerini hatırlar. Gitmek için karar verir. Bir sandalcıyla anlaşır.  

Adaya yaklaştıkça Ragıbe’yle olan evliliğini göz önüne getirir. Balkonda oturdukları , kitap okuduklarını her birini hatırlar. Karaya ayak basınca, tarif edilmez duygulara kapılır. Herkes gecenin sukutuyla uykudayken Kenan, önce bahçe duvarından sonra Ragıbe’nin yatak odasına çıkar. Karyolada iki kişinin yattığını görür. 

Oda da eskisinden eser yoktur. Karyolaya yaklaşıp iyice bakar. Ragıbe’yi ve Ömer Numan’ı inceler. Masada, gözüne çarpan zarfı okur. “Ömer Numan’ın zevcesi Ragıbe hanım.”

Kenan kendi kendine; “demek evlendi.” Yüksek sesle der ve güler. 

Uyuyanlar uyanır.  Pejmürde giyimli, saçı sakalı karışık serseriyi hırsız zannederler. Kenan hırsız olmadığını söyler. Ragıbe, Kenan’ı tanıyıp odasında ne işi olduğunu sorar. Kenan, mantıklı bir açıklama yapamaz. 

Ömer Numan, odalardan birinde bu gece kalmasını önerse de, Kenan kabul etmez ve evden çıkar. 

Kenan, kendisiyle hesaplaşır. Deniz kenarına gider. Annesinin hayali, Vuslat’ın çehresi gözlerinin önüne gelir. Hayali kurduğu mahkemede, Vuslat Kenan’ı suçlar. Annesi Kenan’a kucağını açtığını gelmesini söyler. Kenan kurduğu hayali mahkemede daha fazla dayanamaz ve taşların üzerine düşer.

 

                                                          FATMA KARAHASANOĞLU 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —