Sütçü İmam (1871-1922)

 Sütçü İmam (1871-1922)

Sütçü İmam 1871 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur.

                  Sütçü İmam (1871-1922)

            Sütçü İmam 1871 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur. Geçimini uzunoluk semtinde süt satarak sağlıyordu. 31 Ekim 1919 cuma günü Uzunoluk 31 Ekim 1919 günü hamamdan çıkan 3 Türk kadına Fransız Ermeni  "Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez!" diyerek kadınların peçelerini zorla açmak istemişlerdir. Olaya ilk müdahale eden Çakmakçı Sait; "Gâvur oğulları! Dokunmayın bacılarıma!" diyerek Ermeni lejyonerlerinin üzerine yürür. Üzerinde silahı olmayan Çakmakçı Sait, silahlarıyla karşılık veren işgalciler tarafından yaralanır ve daha sonra ölür Bu olaya şahit olan Sütçü İmam silahıyla ateş açar ve bir Ermeni lejyon askerini öldürür, bir diğerini de yaralar. 1 Kasım 1919 tarihinde, ölen Ermeni için büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Ermeniler ve Fransız askerleri Sütçü İmam'ı aramaya başlayınca Sütçü İmam bir atla Ağabeyli köyüne gider. Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamaz31 Ekim 1919'da Kahramanmaraş'ta düşmana ilk kurşunu atan Sütçü İmam, Kahramanmaraş'taki kurtuluş hareketini başlatmıştır.

Sütçü İmam, Bertiz bölgesinde Yüzbaşı Muharrem Beyazıt komutasındaki birliğin hazırlıklarına katılır. Olaydan sonra Sütçü İmam ev ev aranır. Ancak hiç kimse nerede olduğu bilgisini vermez. Hatta dayısının oğlu olan Kireççioğlu Kadir'e yerini öğrenmek için işkence yapılır, burnu ve kulakları kesilerek öldürülür. Bir tabutun içine koyularak, vatandaşa gözdağı olsun diye hükûmet meydanında vatandaşlara teşhir edilir

Maraş'ın kurtuluşundan sonra belediyede odacılık görevi, ardından da bir kalede topçuluk görevini verilir. Son Osmanlı padişahının tahta çıkışı sırasında 101 pare top atışı yapılırken top aracı çok ısındığı için 21. ya da 22. top atışı sırasında ateş alır ve toptan bir parça alnına saplanır. Hemen hastaneye kaldırılan Sütçü İmam 2 gün yaşadıktan sonra vefat eder.

Çınarlı Cami mezarlığına defnedildi. İlk kurşunun atıldığı Uzunoluk meydanında 1936 yılında Belediye başkanlığı yapan Hasan Sukuti Tükel tarafından bir anıt ve çeşme,1977 yılında da Kıbrıs meydanına Kurtuluş anıtı yaptırılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

26 Ağustos – Yahya Kemal Beyatlı

Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın.

Karacaahmet

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!

Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?

Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta...

Onda sırların sırrı: Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek.

Varmak o iklime ki, uğramaz ihtiyarlık;
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer, mezarlık.

Ebedi gençlik ölüm, desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.

Karacaahmet bana neler söylüyor, neler!
Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler,

Zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;
Ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bölüm...

Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;
Bu mu dersin, taşlarda donmuş sukuta sebep?

Kavuklu, başörtülü, fesli, başacık taşlar;
Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar,

Kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;
Süzüyor, sahi diye toprağa basanları.

Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.

Onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,
Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar.

Söyle Karacaahmet, bu ne acıklı talih!
Taşlarına kapanmış, ağlıyor koca tarih!

 

 

Uyan Yarim

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Uyan yarim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.

Uyan yarim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi koğmak üzredir.

Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı ayrılık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

 

Anneme Mektup

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

 

Aydınlık

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Uyan yârim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.

Uyan yârim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi koğmak üzredir.

Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı aydınlık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

 

Perdeler

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Perdeler, hep perdeler...
Her yerde, her yerdeler.
Pencerede, kapıda,
Geçitte, kemerdeler...
Perdeler, hep perdeler...

Ya benim sevdiklerim,
Şimdi nemde, nemdeler?
Onu bomboş perdenin;
İçerde, içerdeler!
Perdeler, hep perdeler...

Gönülde asil perde;
Onu hangi göz deler?
Surat maske altında,
Sis altında beldeler.
Perdeler, hep perdeler...

Perdeye doğru akın;
Atlılar, piyadeler.
Yollar, yönler dolaşık;
Değişik ifadeler.
Perdeler, hep perdelere.

Bir tohumda bin gömlek.
Giyim fideler.
Kalbiler dilini yutmuş;
Bangır bangır mideler.
Perdeler, hep perdeler...

Son noktada son perde;
Çevrilmiş seccadeler.
Orada işte işte,
Ölümden azadeler!
Perdeler, hep perdeler...

 

Dağlarda Şarkı Söyle

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Al eline bir değnek,
Tırman dağlara, söyle!
Şehir farksız olsun tek,
Mukavvadan bir köyle.

Uzasan, göğe ersen,
Cücesin şehirde sen;
Bir dev olmak istersen,
Dağlarda şarkı söyle!

 

Hatrına Düşeceğim

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Kopkoyu bir sis içinde bir akşam
Hatırına düşeceğim belki
Bir an ıslayacak yağmur yüzünü
Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın
Sonra sıcak yatağında uzun uzun
Ağlayacaksın Ağlayacak.!

Boğazında bir şeyler düğümlenecek
Ah yanımda olsaydı diyeceksin
Tüm yıldızlar gülecek haline Ay'da göz kırpacak
İliklerine işleyecek bensizlik
Kahrolacaksın...!

Bir sigara tüttüreceksin ihtimal
Ufku seyredeceksin saatlerce
Bir rüzgar kopçalayacak yüzünü
Sonra hayalim gelecek karşına
Bir Şiirimi mırıldanacaksın
Hıçkıracaksın..!

Gönlünden atamadığın gibi kafandan da
Silemeyeceksin beni düşlerine gireceğim her gece
İnce bir hüzün bürüyecek yüzünü
Ve çırılçıplak gerçekleri o zaman
Anlayacaksın..!

Sonra bir şeyler yazmak isteyeceksin
Kafan gibi kaleminde işlemeyecek
Unutmak isteyeceksin her şeyi
Ama unutamayacaksın hiç bir şeyi
Kıvranacaksın.!

 

Geceye Şiir

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Kalbim bir çiçektir,gündüzler ölgün;
Gelin,gelin,onu açın geceler!
Beni yadedermiş gibi,bütün gün
Ötün kulağımda,çın,çın,geceler!

Geceler çekmeyin benim için hüzün,
Gelin siz,ruhumu tenimden süzün;
Bırakın naşımı yerde gündüzün,
Gölgemi alın da kaçın geceler!

 

 

Gurbet

Şair: Necip Fazıl Kısakürek

Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!
Titrek parmağınla tutup tığını.
Alnıma işleme kırışığını
Duvarda, emerek mum ışığını,
Bir veremli rengi bağlama gurbet
Gül büyütenlere mahsus hevesle,
Renk dertlerimi gözümde besle!
Yalnız, annem gibi, o ılık sesle,
İçimde dövünüp ağlama gurbet!..