OKTAY RIFAT (1914-1988)
10 Haziran 1914'te Trabzon'da doğdu. 18 Nisan 1988'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. 1936'da Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Maliye Bakanlığı'nca gönderildiği Paris'te siyasal bilgiler fakültesinde 3 yıl öğrenim gördü. 2'nci Dünya Savaşı'nın başlaması nedeniyle 1940'ta eğitimini tamamlayamadan yurda döndü. Maliye Bakanlığı'nda, ardından Matbuat Umum Müdürlüğü'nde çalıştı. Ankara ve İstanbul'da serbest avukatlık yaptı. 1955'te İstanbul'a yerleşti. 1973'te Devlet Demir Yolları'ndan emekli oldu. İlk şiiri 1936'da Varlık dergisinde yayımlandı. Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday ile Varlık dergisinde başlattıkları atılım "Garip" adı verilen şiir akımının doğmasına neden oldu. İlk şiirlerinde, diğer arkadaşları gibi, kentte yaşayan insanların günlük yaşamlarını işledi. Etkileyici gücünü şaşırtıcı buluşlardan, alay ve yergiden alan, dili yalın, 4-5 dizelik şiirler yazdı. 1944'ten sonra Aile, Yaprak, Yeditepe, Yeni Dergi gibi dergilerde yayınlanan şiirleriyle etkili oldu. "Yaşayıp Ölmek ve Avarelik Üstüne Şiirler" kitabında bir yandan Garip çizgisini sürdürürken bir yandan geleneksel biçimler denedi. Yarım ve tam uyaklar kullandığı bu dönem şiirlerinde halk şiiri geleneğini geliştirmeye çalıştı. Şiirinin üçüncü evresinde toplumsal sorunları konu alan şiirlere ağırlık verdi. Halk deyişlerinden yararlanarak alaya, yergiye dayalı şiirler yazdı. "Aşağı Yukarı" ve "Karga ile Tilki" kitaplarında özgün bir söyleyişe ulaştı. Yer yer düzyazıya hatta senaryoya yaklaşan uzun şiirlerinde yöresel ağızlardan argoya kadar konuşma dilinin değişik ve zengin olanaklarını kullandı. 1960'lara doğru giderek soyutlaşan bir şiire yöneldi. Yoğun düşünce ve duyarlılıkla geleneksel ölçülere benzer biçimlerde işlenmiş ürünler verdi. Çağdaş sanatın gelişmelerini ve sorunlarını ele alan yazılar, şiir çevirileri, oyunlar ve oyun çevirileri yayımladı. Oktay Rifat Horozcu'nun Eserleri
Ödülleri:
|
SENİ SEVDİM EFENDİM...
Herkes canını verecek kadar seni severken, kimseye yük olmamak için, kendi işini kendin yapışını sevdim.
Başının ağrıdığını öğrendiğimde, başımın ağrısını sevdim.
Kuşu ölen çocuğun evine taziyeye gittiğinde... Anne ve yavru köpekler için koskoca ordunun yolunu değiştirdiğinde, merhameti sevdim, hayvanları sevdim..
"Benim çocuğum yok,ardımdan okuyacak kimse olmayacak" diye ağlayan Hz.Bilal'i, "Üzülme! Ümmeti Muhammed her ezandan sonra sana okuyacak" diye teselli edişini sevdim.
Bir gün,oturarak namaz kıldığını gören Ebu Hureyre'nin "Ey Allah'ın elçisi, hasta mısın?" sorusuna, "Hayır, açım!" deyişini sevdim.
O kadar uzun süre hiç aç kalmadım ben ama, kızın Hz.Fatma'ya, "Vallahi kızım,üç gündür baban bir şey yememiştir." deyişinde, açlığı sevdim.
Hz.Hatice'ye düğün için hediye ettiğin gülleri sevdim... "Hatice'nin sevgisi benim rızkımdır." deyişini sevdim.
"Beni nasıl seviyorsun?" diye soran Hz.Ayşe'ye, "kördüğüm gibi" cevabını... Ve zaman zaman "gördüğüm ne alemde?" sorusuna, "ilk günkü gibi" deyişini sevdim.
Sevgili kızın Hz.Fatma,her yanına girdiğinde,ayağa kalkıp karşılamanı, "hoşgeldin kızım" diye öpmeni, elinden tutup,yanına oturtmanı sevdim.
Hz.Ali ile Hz.Fatma'yı evlendirirken,ikisini karşına alıp, "Ey Ali, kızımı sana cariye olarak veriyorum, ama unutma, sen de onun kölesisin" deyişini sevdim.
Mirâc'a çıktığında, Allah Teala, "Seni ne ile şereflendireyim?" dediğinde, "Beni Sana kullukla şereflendir" deyişini sevdim.
Yine mirâçta Rabbim "İste! Ne isteğin varsa vereyim" dediğinde, secdeye kapanıp, gözyaşlarıyla "Senden ümmetimi istiyorum" deyişini sevdim.
Refik-i Alâ'ya, Yüce Dost'a giderken, "Sizi kevser ırmağı başında bekleyeceğim. Bana kavuşmak isteyen, elini ve dilini kötülüklerden çeksin." deyişini sevdim.
Ve Rabbimizin, "Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O'na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir,merhametlidir (Tevbe-128) deyişiyle, seni sevdim.
Ve Rabbimizin, "Şüphesiz ki, Allah ve melekleri, Peygamber'e çokça salât ederler (överler,yüceltirler). Ey müminler! Siz de O'na salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin."(Ahzab-56) buyurmasıyla, seni daha çok sevdim..
Şair: Oktay Rıfat Horozcu
I
Senin için aldığım menekşeleri
Çalgıcılara dağıttım
Son gece
Son defa başlıyan sabah
Yatağımı yine sen düzelt
Küçük balıkçı çocuğu
Sen denizden
Yaramaz ve çapkın balıkları tutabilirsin
Çok uzaklara gittiğimi
Sana söylemek isterdim
Güzel satıcı kızı
II
Ağaca söyle
Gölgesini getirsin bana yolluk
Sokağı ve denizi isterim pencereden
Senden çörekler isterim
Ay biçiminde
III
Ellerin yetişir vedalaşmaya
Niçin ağlıyorsun
Şair: Oktay Rıfat Horozcu
Ben de beşikte yattım
Salıncakta uyudum
Meme emdim
Geceleri arpa boyu büyüdüm
Adam oldum elim ekmek tuttu
Bütün sevdiklerim öldü
Günler su gibi geçti
Anasız babasız kaldım böyle
Şair: Oktay Rıfat Horozcu
Gözlerin var ya çekik kara kara
Önce gözlerindi en güzel ışık
Beyaz dişlerindi bacakların omuzun
Damalı örtüde bir kâse çorba gibi
Buğulu bir lezzetti karıkocalık
Şimdi bir çınar yeşeriyor içimde
Bir şarkı söyleniyor uzun uzun
Hürriyetin rüzgârlı bayrağı oldu
Bize yeten aydınlığı sevdamızın
Aman dayanamazsam ne etmeli
Bütün pencereler üstlerine açık
Kimler soyar çocukları kimler örter
Biri on bir yaşında öteki küçük
Ya anne diye bağırırsa uykusunda
Belki korkmuş belki de susamıştır
Geceleri su içmeye alışık
Çorap öyle mi giydirilir don öyle mi bağlanır
Gömleği bir tuhaf sarkıyor arkasında
Çocuklara bakma dayanırım
Gide gide çoğaldım halkım ben artık
Dağ taş kalabalık kalabalık
Satar mıyım onları onlar da çocuklarım
Ben kadınım çocuklarımla varım
Telefon nafile açmam seni
Söylemez dillerim yarınla bağlı
Tutmaz parmaklarım kocamdan belli
Telefon benim ki de analık
Çocuklara bakma dayanırım
Sevgiydim önce bir çeşit incelik
Şimdi işe yarıyorum kaba saba
Tuzlu bir deniz kokusu havada
Benimle başladı bu müthiş tazelik
Benimle yaklaştı güzel günler
O günlerin eşiğinde beni hatırlayın
Hatırlayın onların vahşetini
Her telefon çalışta kesik kesik
Şair: Oktay Rıfat Horozcu
I
Ben bir bahriye neferiyim
Gözlerimi balıklar yedi
Görmek ve ağlamak bitti benim için
Uzun boylu adamdım sağlığımda
İnanmazsanız elbiselerime bakın
Biri diyor ki ben de askerim
Ne farkım var öteki ölülerden
Eskiden evlerde otururduk
Dışında kaldık bütün kapıların
Şimdi duvardan geçiyoruz
Biri de diyor ki
Uzunluğuna kollarımın hâtırası
Hâlâ başım ağrıyor
Yalan hepsi bunların inanmayın
Biz yokuz diyor bir başkası
II
Akraba ölülerin kılığında geliyorlar
Kolayca girmek için odama
Bir bakıyorum amcam kardeşim
Bir bakıyorum Polonyalı bir gedikli çavuşu
Hemen de konuşuyor
Bir kızım vardı beş yaşında
Ölmüş şimdi beraberiz
İçi sıkılıyor burada
Ellerini Varşova'da unutmuş
Çember çeviremiyor
Ve bir ses
Ne patates çapalamak
Ne taş kırmak
Ne de yük taşımak pazara
Burada rahatım iyidir
Biri de karısını merak etmiş
Evden haber soruyor bana
Üstümden kaputumu aldılar
Öldüğüm zaman
Üşüyorum
Önümüz de kış
Sonra bir ağızdan konuşuyorlar
III
Bir bardaktan su içiyoruz
Birlikte yemek yiyoruz akşamları
Kimisi sevgilimize âşık
Kimisi evlât olmak istiyor anamıza
Sebepsiz gidip geliyorlar vapurlarda
Tramvayda aramıza giriyorlar
Yeniden uzun uzun yaşamak istiyorlar
Bizden ayrılmadıklarına bakılırsa