Tarih: 12.02.2025 10:57

KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK

Facebook Twitter Linked-in

                        KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK 

 

                      Her Müslüman’ın gidip görmesi gerekir. 

  Mü’­min­le­rin kıb­le­si Kâ­be-i Mu­az­za­ma, Ce­nâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Ke­rîm’de:

“…Sec­de et ve yak­laş!” (el-Alak, 19) buy­ru­ğu ile ikamesini em­ret­ti­ği na­maz ibadetinin istikamet he­de­fi­dir. Ay­nı za­man­da bü­tün Müslümanların müş­te­re­ken te­vec­cüh et­ti­ği nok­ta,  İs­lâm dünyasının nab­zı­nın at­tı­ğı yer­dir.

İlâ­hî na­zar­la­rın in­san­da­ki te­cel­li­gâ­hı kalp olduğu gibi, kâ­inat­ta­ki te­cel­li­gâ­hı da Kâ­be’dir. 

Beytullâh,  Allah’ın evi olarak kabul edilen Kâbe’nin, Âdem -aleyhisselâm-’dan itibaren mukaddes bir mabet olduğu ve gücü yetenler için onu haccetmenin farz hükmünde bulunduğu, ayeti-i kerimelerde şöyle bildirilir:

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabet), Mekke’deki (Kâbe)’dir.

Orada ibret alınacak alâmetler vardır; (aynı zamanda Hazret-i) İbrahim’in makâmı (oradadır). Kim oraya girerse, Hakk’ın gölgesinde emin bir kişi olur. Oranın yoluna gücü yetenlere, (Allah rızası için) «Beytullâh»ı haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır (farzdır). İnkâr edenler de bilsinler ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmrân, 96-97     

 

Kabe’nin Bölümleri     

1-Hacer-i Esved

2-Kabe Kapısı

3-Altın Oluk

4-Şazirvan

5-Hatim ve Hicr-i İsmail

6-Mültezem

7-Makam-ı İbrahim

8-Rükn-i Hacer-i Esved

9-Rükn-i Yemani

10-Rükn-i Şami

11-Rükn-i İraki

12-Kabe Örtüsü

13- Tavaf Başlama Çizgisi 

 

Maneviyat

 Son Peygamber Hz. Muhammed’in (SAV) doğup büyüdüğü ve peygamberlik verildiği topraklara yolculuk etmek,  nasip işidir. 

Her kim kutsal topraklara yolculuk ederse, maneviyatı daha da, güçlenir. Maneviyatı olan her insan Mekke ve Medine’de kendisine bir pay arar ve bulur. 

Kabe etrafında tavaf yaparken, ruhlarda gezinen düşüncelerin her biri ibadet aşkıyla yoğrulur. Allah rızasını kazanmak için herkes aklına gelen duayı yaparak, Allah’ın merhametine sığınır. 

Rabbin rızasını almak ve yakınlaşmak  için kalplerden gelen dua ve minnet Kabe’nin etrafında döner durur. 

Tavaf yaparken, geçmiş günahların bağışlanması için dillerden dualar, okunur, dudaklardan huşuyla dökülürken, selamlama, esnasında büyük bir coşkuyla sağ el kaldırılır. 

İşte, o an tüm bedeni ve ruhu iman gücü sarar. İbadet daha bir huşu içerisinde olur. Ayaklar, daha hızlı yürümek ister.

 Kabe etrafında yedi kez iman gücüyle dönüp durulur. Yüksek sesle söylenen dualar, göğe doğru yükselir. Gök kubbe altında binlerce Müslüman el açıp, dua eder.        

Kabe’de Allah’ın emrine uyup, ihlaslı dönen Müslümanların her biri Rabbinden bağışlanmak  ister. Günahlarından arınmak ister, Allah’ın huzurunda bulunarak, af edilmek ister. 

İmanı yerinde olanların kutsal topraklardan memleketlerine döndükleri vakit maneviyatları devam eder.   

 

Hacer-i Esved

  Kâbe'nin doğu köşesinde, yerden 1,1 metre yükseklikte gümüş mahfaza içerisinde “Hacer-i Esved” bulunur.  Tavafın başlama ve bitiş noktasını işaret eder.

Rivâyete göre cennetten gelen ve İbrahim -aleyhisselâm- tarafından tavafın başlangıcına alâmet olsun diye Kâbe’nin bir köşesine yerleştirildi. Hacer-i Esved, “siyah taş” mânâsına gelir. Hâlbuki bu taş, cennetten çıktığı zaman sütten ve kardan daha ak idi. Fakat zamanla kendisine dokunan insanların günahları sebebiyle kararmıştır.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed, Mescid-i Haram’a girip Hacer-i Esved rüknüne vardı ve onu istilâm etti. Bu esnâda gözleri yaşla doldu. Hacer-i Esved’i öptü, ellerini onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü. “Allah’ım! Sana iman ederek, kitabını tasdik ederek, peygamberlerinin sünnetine ittibâ ederek (başlıyorum).” diyerek Hacer-i Esved köşesinden tavâfa başladı. 

 

Safâ ve Merve Tepeleri

 Zemzem Kuyusu’nun bulunduğu noktada susuzluktan bunalmış olan İsmail -aleyhisselâm-’ın validesi Hazret-i Hacer’in telâş ve heyecan içerisinde su bulmak maksadıyla gidip geldiği iki mübarek tepedir. 

Safa ile Merve arasındaki gidiş ve geliş, insanın Cenâb-ı Hakk’a büyük bir huşu, hiçlik ve aczi yet itirafı içerisinde iltica etmesi hikmetini taşımaktadır. Hac ibadetinin esasları arasına sa’y adıyla anılmıştır. 

Cenâb-ı Hak, bu iki tepenin ehemmiyetini şöyle ifade buyurur:

Şüphesiz Safa ile Merve, Allâh’ın nişanelerindendir...” (Bakara, 158)

 

Zemzem suyu ve kuyusu 

Zemzem, Allah’ın Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail’e ihsan ettiği mübarek suyun adıdır. Hz. İbrahim, Allah’tan aldığı vahiy ile eşi Hacer ve henüz süt emmekte olan oğlu İsmail’i Zemzem’in bugünkü yerine bırakıp gider. 

Henüz Kâbe yapılmadığı ve Mekke şehri kurulmadığı için orada yaşayan birileri de yoktur. Hz. İsmail’in annesi Hâcer, suları tükenip de zor durumda kalınca safa ve Merve tepeleri arasında su bulabilme ümidiyle yorgun ve bitkin bir vaziyette koşmuş, yavrusuna bir şey olur korkusuyla dönmüş ve böylece yedi defa gi­dip gelmişti.

 Allah Teâlâ, onun çaresizliğini ve sıkıntısını, Zemzem’i çıkararak ve insanların kalplerine oraya yerleşmelerini ilham ederek gidermişti.

Zemzem, halen Kâbe’nin 20 m. kadar doğusunda, Makam-ı İbrahim’e yakın bir yerde bulunan tavaf alanının altındaki 35 kuyudan çıkmaktadır. 2003 yılında, tavaf alanını genişletmek amacıyla Zemzem kuyusuna iniş yeri kapatılmış, bunun yerine tavaf alanı etrafındaki Zemzem içme yerleri çoğaltılmıştır.

Peygamber Efendimiz’in Zemzem hakkında  “Zemzem ne niyetle içilirse o yararı sağlar.”  buyurduğu rivayet edilmektedir. Medine’ye hicret ettikten sonra Hz. Peygamber’in Mekke’den Zemzem suyu getirttiği de nakledilmektedir. Zemzem içerken, “Allah’ım! Senden yararlı ilim, bol rızık ve her dert için şifa istiyorum” diye dua edilir.

 

Mekke’ye yolculuk 

Kutsal topraklara yolculuğumuz, 14 Ocak Salı günü Trabzon Havalimanında başladı. Farklı ilçelerden gelen insanlar Trabzon Havalimanında buluştu. Kafile başkanımız İmam hatip Sinan Bülbül’dü. Yirmi dört kişilik grup, oldukça heyecanlıydı.

Uçağa binmeden önce son kontroller yapıldı. Hava oldukça güzel ve uçuşa engel değildi. Sabiha Gökçen Havalimanına sorunsuz inen uçağımız, yolcularını apronda indirdi. 

Bavullarımız Trabzon’dan verildiğinden elimiz serbestti. Öğle namazı için mescitte, namaz kıldık. 

Havalimanının mescitleri ve abdest alma yerleri yetersizdi. Tüm buna rağmen öğle namazını eda ettik. 

Suudi Arabistan’ın kenti olan Cidde’ye gidecek olan uçak saat 22.30’da kalkacaktı. Bu demektir ki, on bir saat havalimanında beklemek zorunda olacaktık. Nitekim de öyle oldu. 

Trabzon grubumuz, yiyecek konusunda temkinliydi. Herkesin çantasında yiyecek bir şeyler vardı.      

Pasaport kontrollerimizi yaptıktan sonra dış hatlar bölümünde kendimize uygun bir yer bulup oturduk. Zaman fazla olduğundan Trabzon’dan gelen arkadaşların bazıları İstanbul’da ki yakınlarının yanına  gitti. 

Neyse, bizlerde geride kalan grup arkadaşlarımızla tanışma fırsatı bulduk. Kısa sürede tanışıp kaynaştık. Birbirimize yiyecek ikramında bulunduk. En çok ikramda bulunan grubun has annesi Nazlı Can’dı. Kızı Hatice’de öyleydi. Emekli Kuran Kursu hocası Hatice hoca da, bizimle birlikteydi. Emekli Ayşe ebe kendisinden fazla söz etmese de, tanışma esnasında kendini tanıttı. 

Biz iki gazeteci kız kardeş, mesleğin verdiği alışkanlıkla havalimanına girip çıkanları, uçan uçakları  incelemekten kendimizi alamadık.

             Saat yelkovanları ikindi namaz vaktinin geldiğini gösterdi. Yine abdest alma yine yetersiz mescitlerde yer bulma telaşı başladı. 

Kimseden şikayet sesi işitmedik. Ancak  abdest almada zorlananların homurtusu hala kulaklarımızda çınlar. 

Namaz kılmak için mescitte yer bulmak o kadar kolay olmadı. Kapının kenarında, içerden namaz kılıp çıkanları bekledik.                 

Keşke abdest alma yerleri, daha temiz ve daha çok olsaydı. Namaz kılmak için de mescitlerde yeterli sayıda ve büyüklükte olsaydı. 

Neyse bizim amacımız, Mekke’ye bir an önce ulaşıp ibadetlerimizi yapmaktı. Sayılı günler gibi sayılı saatlerde çabuk gelip geçti. 

Bizimle birlikte Umreye gidecek olan Bursa grubu da, geldi. Havalimanında buluştuk. Yirmi dört kişilik Trabzon grubu, Bursa grubuyla birlikte yüz kişiyi geçti. Artık son kontrollerde yapıldı. 

Uçak, havalimanında yolcuları almak için, anons yaptırdı. Gecenin karanlığında havalimanının aydınlattığı ışıklar altında uçağımıza doğru ağır ağır ilerlerken gözler, günün yorgunluğunda mahmurlaşmış, yüzler solgunlaşmıştı. Uçağa binmeden önce ihrama girilmiş iki rekat namaz kılınmıştı. İhram yasakları da, böylelikle başlamış oldu. 

                 Türkiye semalarından Suudi Arabistan semalarına doğru uçuşa geçtik. Gecenin karanlığını yırtan uçağın ışıkları, büyük bir hızla Cidde’ye doğru rotasını ayarladı. 

Saatin ilerlemiş olması bir çok yolcuyu rüyalar alemine gönderdi. 

Cidde havalimanına indiğimizde saat yelkovanları 02.30’u gösteriyordu. Sabaha üç saatten fazla vardı. 

Yorgun argın koridorda, yürüyerek, bavulumuzun bulunduğu yere doğru ilerledik. Bavulunu alan sıradan çıkıp kenarda bekledi. Tüm işlemler bittikten sonra Mekke’ye gitmek için otobüslere bindik.

 

Kabe’ye doğru  

Gün ağarmak üzereydi. Gecenin kasveti yerini aydınlık güne bırakmaya hazırlanıyordu.  Kalacak olduğumuz otele vardığımızda sabah ezanı çoktan okunmuştu. 

Otelde abdest alıp namaz kıldıktan sonra kahvaltımızı yaptık. Bavullarımızı kalacak olduğumuz odalara bıraktıktan sonra Kabe’ye doğru yola çıktık. 

Tavafımızı yaptıktan sonra Safa Merve tepesine giderek sa’y yaptık. Böylelikle Mekke’nin ilk gününde ve ilk saatlerinde ilk umremizi gerçekleştirmiş olduk.   

Namaz vakitlerinde,  Kabe’de olmak ve cemaatle birlikte namaz kılmak kadar daha güzel hiçbir şey yoktur. Ezan okunurken, namaz kılmak için yer aramak sonra bir yer bulup namaza durmanın tarifi yoktur. Ancak yaşayan bilir. 

Sabah namazından önce Teheccüd namazı kılmak için otelden yollara düşmek bile bambaşka bir hazdır. 

Kabe’de zaman ve saat yoktur. Kabe’de ne var? İbadet ve Allah’a yakarış!

Her Müslüman’ın en az bir kez görmesi gerekir. 

                   Mekke’nin sabahı, gün ortası, akşamı bir başka güzelliktedir. Her vaktin Kabe’nin etrafında ötüşen kuşlar sizi bambaşka alemlere taşıdığı gibi bambaşka düşüncelere sevk eder. Onlarda kendilerine göre Allah’a zikir yapmaktadır.

Tur rehberimiz,  watsap grubundan günlük programları  bildirmesi biz umreciler için bir yol haritası gibiydi. 

 

Arafat

19 Ocak Pazar günü sabah namazından sonra Arafat’a gitmek için otobüslere bindik. Yol boyunca kafile başkamız İmam Hatip Sinan Bülbül Arafat hakkında bilgi verdi.  Adem Aleyhisselam ve Havva Anamızın şeytanın kandırmasıyla cennetten kovulmalarını  ve dünyaya geliş serüvenini anlattı. 

Cennetten kovulduktan sonra Adem Aleyhisselam Habeşistan’a Havva Anamız Cidde yakınlarına indirildi. Daha sonra Arafat’ta bir araya gelip buluştular. 

Arafat, Cennetten bir köşe gibi misafirlerini ağırlamakta cömert duruşuyla yanındaki dağıyla yine misafirlerini selamlamakta. 

Arafat meydanında gruplar halinde toplandık. Bursa’dan gelen Mahmut Hoca, konuşma yaptıktan sonra dua ettik. Güneş, çoktan tepemizde yerini almıştı. Her birimiz güneş altında buram buram terlerken, tarihe not düşmek için cep telefonlarıyla fotoğraf çekme işlemleri başladı. 

Arafat dağını arkasında alıp, fotoğraf çektirenler bir başka grupla yer değiştirirken, Arafat’ın başka yönünde durup, fotoğraf çektirildi. 

Arafat dağına çıkmaya izin verilmediğinden dağın görüntüsü, fotoğraf karelerinde kaldı. Yüzlerce, binlerce, milyonlarca Müslüman Arafat’ı görmek için otobüslerle geldiler. Sıra sıra dizilen otobüslerin arasından geçerek, yolumuzu bulmaya çalıştık. İncik, boncuk, yiyecek satan satıcıların arasından kah hızlı adımlarla kah yavaş yürüyerek geçtik. 

Sıcak havaya aldırış etmeden aracımıza doğru ilerledik. Çok geçmeden tüm grup araçtaki yerini aldı.

Günün yorgunluğu her birimizin yüzüne yansımıştı. 

                            

Hudeybiye Umresi ve antlaşması  

Hudeybiye antlaşması  628 martında Medineli Müslümanlarla Mekkeli putperestler arasında yapılan barış antlaşmasıdır. Hudeybiye ismini imzayı attıkları yakın köyün isminden almıştır. Bu antlaşma ile Mekkeliler İslam Devleti'ni hukuken tanımıştır.

Hicret'in altıncı yılında (Mart 628) Hz. Muhammed bin Abdullah, gördüğü bir rüya üzerine 1400-1500 Müslüman’la birlikte umre yapmak için Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı. . Hudeybiye'ye vardıklarında Hz. Muhammed'in Kasvâ adlı devesinin yere çökmesiyle Müslümanlar burada kaldılar. Mekkeliler, Müslümanların umre amacıyla Mekke'ye geldiklerini bilmelerine rağmen onları Mekke'ye sokmamaya karar verdiler. Bu amaçla Halid bin Velid kumandasında 200 kişilik bir süvari birliğini Gamîm mevkiine gönderdiler. 

Hz. Muhammed, önce Hırâş bin Ümeyye'yi elçi olarak Mekke'ye yolladı. Ancak elçinin Mekkeliler tarafından iyi karşılanmaması üzerine Kureyşliler arasında birçok akrabası bulunan Osman bin Affan elçi olarak gönderildi.

Mekkeliler tarafından iyi karşılanan Osman bin Affan, amaçlarının umre ziyareti olduğunu belirtmesine rağmen Mekkeliler, Müslümanların gelmesine izin vermedikleri gibi elçiye de sert tepki gösterdiler, hatta hapsettiler. Müslümanlar arasında onun öldürüldüğü haberleri yayıldı. Bunun üzerine Hz. Muhammed savaş kararı aldı.

 Kureyşliler Müslümanları denemek ve tepkisini ölçmek için küçük bir askerî birlik gönderdi ancak bu birlik Müslümanlarca esir alındı. Bunun üzerine Kureyşliler anlaşmaya razı oldu ve Süheyl bin Amr'ı da elçi olarak gönderdiler. Yapılan tartışmalardan sonra Ali bin Ebu Talib tarafından kaleme alınan anlaşmanın bazı maddeleri;

*Mekke'den bir Müslüman Medine'ye gidemeyecek ve eğer Medine'ye girmeye çalışırsa geri çevrilecektir.

*Medine'den Mekke'ye sığınan olursa geri çevrilmeyecek ve geri verilmeyecektir.

*Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl savaş olmayacak, iki tarafın hiçbiri diğerinin malına ve canına dokunulmayacak.

*Müslümanlar bu yıl Kâbe'yi ziyaret etmeksizin geri dönecekler. Gelecek yıl üç günden fazla olmamak üzere Mekke'ye gelip Kâbe'yi ziyaret edecekler. Bu üç gün süresince Mekkeliler şehir dışına çıkacaklardır.

*Müslümanlardan hac, umre ve ticaret için Mekke'ye gideceklerin canları ve malları güven altında olacak. Kureyş tarafında Mısır'a ve Şam'a gidenlerle ticarette bulunmak üzere Medine'ye gelenlerin de canları ve malları güven altında bulunacak.

                  20 Ocak Pazartesi günü Mekke’ye on yedi kilometre uzaklıkta olan Hudeybiye gitmek için otobüse bindik. Peygamber Efendimizin  ihrama girdiği mescitte iki rekat namaz kıldıktan sonra umre yapmaya niyet ettik. Hocamız dua edip, bir kez daha ihram yasaklarını anlattıktan sonra otobüse binip, Kabe’ye doğru ilerledik. 

Otobüste, tekbir, telbiye sesleri yükseldi. İlahilerde bu seslerin arasında kendine yer buldu. Kabe’ye vardığımızda heyecan doruktaydı. Tavaf için hızlı adımlarla yürüdük. Başlangıç çizgisine geldiğimizde  Sinan  hocamız, yapılması gerekenleri bir kez daha hatırlattı ve tavafa başladık. 

Hocamızın okudu duayı tekrarlayarak tavaf yapmaya başladık. Yedi kez döndükten sonra Kabe’nin uygun bir yerinde iki rekat namaz kıldık. Ardından sa’y için Safa Merve’ye geçtik.     

Yedi kez gidip geldikten sonra ikinci umremizi de tamamlamış olduk. 

 

Cirane umresi 

Cirane, Taif ile Mekke-i Mükerreme arasındadır. Mekke-i Mükerreme’ye 29 km. uzaklıktadır. Allah Resûlü (s.a.s.)’nün umre yapmak için ihrama girdiği yerdir. Resûlullah (s.a.s.)’ın, Cirane’de bir süre kalmış olması ve oradan ihrama girerek umre yapmasının hatırasına buraya sonradan bir mescit yapılmıştır. Burada bir  su kuyusu bulunmaktadır. Günümüzde Cirane küçük bir yerleşim birimi hâline gelmiştir. Cirane, Harem sınırları içinde ikamet edenlerin ihrama girmek için gittikleri yerlerden biridir. Resûlullah (s.a.s.)’ın burada ihrama girmiş olmasından dolayı umreye gelen bazı Müslümanlar, buradan ihrama girip umre yapmak isterler. 

 Cirane, insanların dünya malı karşısındaki tutumlarının sınandığı bir yerdir. Huneyn savaşı sonrası elde edilen ganimetler buraya getirilmişti.  Resûlullah (s.a.s.), bunları bir süre paylaştırmadı. Sahipleri gelirler de Müslüman olurlar ve malları kendilerine iade edilir diye bekletiyordu. Bu durum karşısında bazı insanlar Resûlullah (s.a.s.)’ı üzecek derecede dedikodu yaptılar. Diğer taraftan paylaştırma sırasında Resûlullah (s.a.s.), kalplerini İslâm’a ısındırmak istediği bazı yeni Müslüman olmuş kişilere ganimetlerden bolca vermişti. Bu durum da dünya malına karşı zaafı olan bazı kimseleri rahatsız etmişti. Ancak Resûlullah (s.a.s.)’ın eğitiminde İslâmî bir kimlik kazanmış ve iman kalplerine yerleşmiş olan kimseler Resûlullah (s.a.s.)’ın tasarrufundan herhangi bir rahatsızlık duymadılar. Resûlullah (s.a.s.) ile beraberliği dünya malına tercih ettiler. Onlar, bu beraberliğin hiçbir bedel ile değişilemeyecek kadar büyük bir nimet olduğunun farkında idiler. 

Cirane’ye gidildiği zaman, dünya malını ellerinin tersi ile iterek Allah’ın elçisi ile beraberliği tercih eden sahabe-i kiramın örnek davranışını hatırlamalı ve dünya malı karşısındaki konumumuzu yeniden gözden geçirmeliyiz.

                   22 Ocak Çarşamba günü umre yapmak için Cirane’ye gittik. İhrama girildi. İki rekat namaz kılındı. Şifalı sudan içildi. Ve şişelere dolduruldu. 

Sinan hoca, Cirane umresi hakkında bilgi verdikten sonra umre yapmak için niyet edildi. Geldiğimiz otobüse binerek, Kabe’ye doğru yola çıktık. Otobüsün için de yine telbiye, tekbir sesleri yükseldi. Ayetler okundu. 

Kabe’ye yaklaşınca otobüste yavaşladı. Koşar adımlarla Kabe’nin yolunun tuttuk. Askerlerin arasından  geçerek, kalabalığı yararak, tavaf çizgisine ulaştık. 

Sinan hocamızın yaptığı dualarla tavafa başladık. Selamlamaya  gelince büyük bir coşkuyla sağ el, kaldırılıp; “Bismillah Allahuekber” dedik. 

Her dua dudaklardan hasretle dökülürken Allah’ın rızasını almak için dualar yürekten edildi. 

Yalvaran sesle bağışlanmak istendi, duaların kabulü için Allah’a yakarışta bulunuldu. 

Tavaf bitti, iki rekat namaz kılındı. Ardından Sa’y yapmak için Safa Merve’nin ikinci katına gittik.  Sa’y tamamlandıktan sonra üçüncü umremizi de Allah’ın izniyle yapmış olduk. 

                     Kabe’nin her köşesinde namaz kılmak insanın  ruhunda derin izler bıraktı. Mermer üzerine serdiğimiz seccadede namaz kılarken, dünyayla olan tüm bağımızı kesmiş olduk. O anda bir Kabe, bir de yere serilen seccade vardı.                

 

Ten’im umresi

Harem-i Şerif’e 6 km. mesafede,  Tenim’dedir. Hz. Âişe veda haccında peygamberimizle beraber haccetti. Özrü sebebiyle umre yapamamıştı. Medine’ye dönecekleri zaman Peygamber Efendimiz’e; “Ya Rasülallah! İnsanlar hac ve umre ile dönüyor, ben ise umreden mahrum oldum” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kardeşi Abdurrahman (r.a.) hazretleri ile beraber umre yapmak için Tenim’e gönderdiler. Orada ihramlanıp, iki rekât ihram namazı kıldılar. Bunun için orada yapılan mescide, Mescid-i Âişe ismi verilmiştir.

                    24 Ocak Cuma akşamı yatsı namazını kıldıktan sonra Ten’im umresini yapmak için Mekke’ye 6 km. uzaklıkta olan yere gittik. 

Umre  yapacak olanların niyet etmesi gerektiği söylenirken, umre yapmayacak olanların niyet etmemesi gerektiği özellikle vurgulandı. 

Ayşe anamızın adına yaptırılan mescitte iki rekat namaz kıldıktan sonra umre yapmaya niyet ettik.  

Gecenin karanlığında otobüse binip, Kabe’ye gittik. Yine kalabalık, yine insan seli vardı. Gece gündüz fark etmiyordu. Saat 23.30’u gösterirken tavafa başladık. 

Sinan hocanın okuduğu duaları tekrarlayarak döndük. Bu gece aynı zamanda Kabe’ye veda ediyorduk. Son gecemizdi. Mekke’de yapacak olduğumuz son tavaftı. 

Allah’ın merhametine sığındık, bağışlanmak için dua ettik. Tavaf bittikten sonra iki rekat namaz için bir köşeye çekildik. Namazdan sonra hocalarımızın yaptığı dualardan sonra Sa’y için Safa Merve’ye yöneldik. 

Uyku gözleri esir almak istese de, ibadet buna müsaade etmedi. Safa Merve arasında gidip geldik. Her geliş gidişte birer bardak zemzem içmeyi de ihmal etmedik. 

Saat yelkovanları 03.30’u gösterirken, umremizi tamamlamış olduk. Otele gitmek için  Kabe’den çıktık. Otobüse bindiğimizde saat 04.00’dü.

Uyumaya zaman yoktu. Çünkü saat 07.00’de Medine’ye doğru yola çıkacaktık. 

Hiç uyumadan sabah namazını kıldıktan sonra kahvaltı yaptık. 07.15’de otelden ayrılıp, Medine yollarına düştük.         

 

Medine’ye yolculuk

25 Ocak Cumartesi günü Mekke’den ayrıldık. Medine’ye doğru yola çıktık. Dümdüz arazinin ortasından yılan gibi geçen asfalt yolda ilerledik.

Arabanın içinde herkeste bir mahmurluk bir hüzün vardı. On gün kaldığımız Mekke’den ve Kabe’den ayrılıyorduk. 

Bir daha ya nasip oraları görmek, 

ya nasip tavaf yapmak, 

ya nasip Kabe’de namaz kılmak, 

ya nasip say yapmak, 

ya nasip buz gibi zem zem suyu içmek, 

ya nasip namaz kılmak için bir yer aramak. 

Medine yol üzerinde Bedir savaşının geçtiği yerleri görmek nasip oldu. Melekler tepesini de gördük. Kumlarla kaplı olan tepe görenleri hayrete düşürüyor. Geçtiğimiz yerlerde koşuşturan develer, ilgi odağımız oldu. 

Vakit namazları yol üzerindeki mescitlerde eda edildi. Akşam namazı Medine’ye vardık. Akşam namazını Mescid-i Nebevi de kıldıktan sonra kalacak olduğumuz otele geçtik. Medine’de iki gece kaldık. 

                     

Türkiye’ye dönüş 

28 Ocak Salı sabahı 04.30 uçağıyla Türkiye’ye uçtuk. Önce İstanbul Sabiha Gökçen havalimanı ardından Trabzon havalimanına indik. 

Kutsal topraklara yolculuğumuz 28 Ocak Salı günü saat 15.00 de sona erdi.   

 

 

 

 

 

 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —