GÖÇ YOLCULUĞU

 GÖÇ YOLCULUĞU

Göç yolunda ki, insanların yaşadıkları sayfalara sığmaz.

                                           GÖÇ YOLCULUĞU

 

                      Göç yolunda ki, insanların yaşadıkları sayfalara sığmaz. Vatanlarından ayrılmanın zorluğunu her daim içinde yaşayan bu insanlar, çoğu zaman nereye gittiklerini bilmezler. Birilerinin menfaatleri için yaşadıkları topraklardan sürülen bu insan topluluğu zulmün ağır pençesinde yaşama mahkum edilmektedir. Doğdukları topraklardan zorla kopartılan bu insanlar, başka ülkelerde yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Savaşın ağır faturasını sivil halk çekerken, bir çoğu köle pazarlarında satılmaktadır.

Göç yolunda kaybolan çocukların sayısı ne yazık ki, hiçbir zaman bilinmeyecek. Çünkü onlar savaşın kayıp çocukları!..

                        Afganistan’da  2001’den süre gelen istikrarsızlık günümüze kadar geldi. ABD, ikiz kulelerinin vurulmasından sonra Afganistan’ı günah keçisi haline getirdikten sonra bu ülkeyi iç savaşın kucağına bıraktı.

Silah tüccarları, avuçlarını ovuşturmaya başladı. Sadece silah tüccarları değil, insan ticareti yapan şebekelerin de, iştahı kabardı. Kadın, çocuk, yetişkin, yaşlı bakmaksızın her biri ateşin dikenleri arasında  ezildi. Sokaklar, kan gölüne dönerken yetim kalan çocuklarda,  büyüyen gözleriyle etraflarını süzdüler.

Köle pazarlarında şans eseri, satılmayan çocuklar, çeşitli ülkelerin yardım kuruluşları tarafından yapılan binalara yerleştirildi.

                      Afganistan’da istenilen istikrar hiç olmadı. ABD’nin eli o topraklardan hiç çıkmadı. Her yönetim ABD’nin isteğiyle iktidara geldi. 2021 yılının ortalarında Afganistan’dan çekileceğini duyuran ABD,  yeni oyunların peşinde olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Taliban güçleri kısa sürede mevcut yönetimi bitirerek iktidara oturması tesadüf değildir. Taliban değişmeyen düşünce yapısıyla bir kez daha Afganistan’ı kaosa bıraktı. 

                        Afgan halkı çaresizliğin batağında battıkça battı. Geri dönüşü olmayan bir yolda ilerleyen halk, çaresiz bir şekilde yaşantısı sürdürmeye çalışmaktadır.

Açlık, sefalet, çaresizlik, yoksulluk sokaklarda kol gezerken, organ mafyası her zaman ki gibi iş başındaydı. Yokluğun getirdiği çaresizlik bir çok Afganlının böbreğini satmaya neden oldu. Böbreğini satanlar, bir daha iş göremez hale gelmektedir. Böbreğini, eşini, çocuğunu satmak zorunda kalanlar için hayat bir hayli zor.

                    Afganistan’dan altı yıl önce Türkiye’ye gelen F. K yaşadığı zorlukları anlatırken, vatan özlemi çektiği kurduğu cümlelerden ve gözlerinin nemlenmesinden anlaşılıyordu.

1992 yılında Kabil’de dünyaya geldiğini anlatan Afganlı göçmen, ülkesinde rahat bir yaşamı olduğunu söyledi. Her Afganlı gibi O’da ülkesinin huzur içerisinde olmasını ve Taliban’ın ülkeye çok zarar verdiğini ifade etti. 

Afganlı göçmen F.K. göç yolculuğuna, 2016’da  çıktı. Kara yoluyla Türkiye’ye doğru yol alan otobüs içerisinde bir çok göçmen  vardı. Her biri yeni hayata doğru gitmenin heyecanı içerisindeydi. İran topraklarında ilerleyen otobüsün içinde olduğunu anlatan F.K, tek istediğinin Türkiye’ye topraklarına ayak basmaktı.

Belli bir ücret karşılığında göç yolculuğuna çıktığını ifade eden F. K. Türkiye sınırına geldiğinde heyecanının daha da, arttığını belirtti. Gümrüğe kısa süre kala otobüsün yolcuları başka bir araçla İstanbul’a doğru yol aldılar. F.K. İstanbul’dan sonra Nevşehir’e gittiğini kırık Türkçesiyle anlatırken o günleri yaşıyor gibiydi. Dura dura konuşması, göç yolculuğunun ne kadar zor şartlarda geçtiğini anlamamak mümkün değildi.

Nevşehir’den sonra Trabzon’da yaşamaya başladığını söyleyen F.K;  “Trabzon’da eşimle birlikte yaşamaya başladım. Geçen yıl, ülkeme geri dönecektim. Ancak.Taliban güçlerinin yönetime geçmesiyle Afganistan’a gitmekten vazgeçtim. Annem, babam, ağabeyilerim, ablalarım hepsi Kabil’de yaşıyor. Onlarla telefonla görüşüyorum. Sıkıntıları tabii ki var. Ben burada her ne iş olsa yapıyorum. Para biriktirip onlara gönderiyorum. Burada da bakmakta olduğum eşim ve üç çocuğum var. Afganistan’da görev yaptığım arkadaşlarımla da konuşuyorum. Şu anda hepsi dağlarda. Bende gitmek istiyorum ancak eşim ve üç çocuğum var. Ben gidersem onlar ne olur?”       

               Afganlı göçmen anne ve babasının hala Afganistan’da yaşadığını söyleyerek, Türkiye’ye gelmeden önce polis olarak ülkesinde görev yaptığını ifade etti. Afganlı göçmen F. K. görev yaptığı süre içerisinde Talibanlarla sık sık karşılaştığını, ancak onlara dokunmadıklarını söyleyerek, Talibanların ülke yönetiminde olmadıkları için sessiz olduklarını da, anlattı.

                  Bugün Taliban ülke yönetimini ele geçirdi. ABD’nin gitmesiyle Taliban yönetimi kendi kurallarına göre yönetmeye başladı.  Afganlı göçmen, Taliban göreve başlamasıyla kadınların hak isteyerek eylem yaptığını da yine acılı gözlerle anlattı.   

Gazetemize gelerek göç yolculuğunu anlatan Afganlı göçmene son olarak, Avrupa kapıları açılırsa gidip gitmeyeceğini sorduğumuzda Afganlı göçmen F.K; “Avrupa kapıları açılırsa, giderim. Çünkü Avrupa’da hayat daha farklı. Almanya’ya giden arkadaşlarımla konuşuyorum.” Dedi.  

                        Göç yolculuğuna çıkanlardan sadece bir tanesiydi Afganlı F.K. ABD’nin elini uzattığı topraklardan göç edenlerin sayısı milyonları geçti. 

                        Afrika’dan Asya’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya uzanan bir çok ülke toprağında şiddet, kan ve göz yaşı vardır. Savaş az gelişmiş ülkelerin kapısını alacaklı gibi çalmaktadır. 2003 yılında Irak’ı özgürlük vaadiyle savaşa sürükleyen ABD milyonlarcasını göç yolculuğuna çıkarttı.  Irak, şiddetin kucağında inlerken ABD askerleri kendilerine göre uygulama başlattı. Ülke kaos içinde çırpınırken, alabildikleri eşyayla göç yolculuğuna çıktılar. Geride evlerini en önemlisi vatanlarını bıraktılar. Göç yolculuğu onlar için bşr umut ve çıkış yoluydu. Ancak göç yolculuğu çetin ve tehlikeliydi. Vatanlara olmadan bir başka ülkede mülteci olmak için yola çıkmışlardı.     

                    Göç yolculuğuna çıkanlar bilinmeze doğru giderken düşündükleri tek şey; yeni bir hayat kurmaktı. Ne var ki, göç yolunda bir çoğu kurduğu hayale erişemeden zulmün pençesinde yok olup gitti.

                     Arap baharıyla bir çok ülke topraklarında savaşın kanlı yüzü sokaklara çıktı. Suriye, 2011’de girdiği kaostan hala çıkamadı. Bir çok Suriyeli canlarını kurtarmak için Türkiye’ye doğru yola çıktı. Çoluk çocuk, kadın erkek her biri Türkiye’nin sınırına ulaşmak için her türlü zorluğa katlandı. Yakın il ve ilçeler onların kurtarıcıları oldu. Kamplarda yeni bir hayatın başlangıcı onlar için bir umut oldu. 

Yetim kalan çocuklar,  kurulan çadırlar bir nebzede olsa mültecilere ev oldu. Anne ve babasını kaybeden çocuklar, çadır kentlerde yaşama tutunmaya çalıştı.  Ne var ki, soğuk hava zor şartlarda yaşayan minik mültecilerin bedenine ağır geldi. Donarak minik yürekler can verdi. 

Ağır hayat koşulları her göçmenin bedeninde derin izler bırakarak, yaşam haklarını da,  ellerinden almaktadır.

Daha güzel bir yaşama yelken açmak isteyen göçmenler, yaşadıkları topraklardan umuda yolculuğa çıkmaktadır. Bu yolculuk bazen kara bazen de deniz yoluyla devam etmektedir. Çıktıkları bu umuda yolculuk çoğu kez facia ve dramla sonuçlanmaktadır.

Düzensiz göçmenlerin Yunanistan tarafından Türkiye’ye itilerek ölenlerin sayısı az değil. Soğuk havaya aldırmayan Yunanistan göçmenlerin kıyafetlerini alarak soğuk sularda ölüme terk etmesi hiçbir insanlığa ve uluslar arası anlaşmaya sığmaz. On iki göçmenin göç yolculuğunda donarak ölmesi batılı güçlerin ellerlini biraz vicdanlarına koyması gerekmektedir.     

                    Bu topraklara huzur ve istikrar gelmedikçe göçmen sorunu bitmeyecek. Batılı güçler uzun  ve dikenli ellerini o topraklardan çekmek zorundadır.    

 

                                               DUYGU KARAHASANOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARLAR AĞLADI

 

Rus bombaları düşerken şehre

Kerpiç bir evde yokluğa doğdu

Hep korkuyla yaşadı,

Bomba sesleri çığlıklara karıştı,

Her gün yanı başında çocuklar öldü

Ruslar çaldı çocukluğunu,

Baharlara doymadı, benliğine sığmadı

Hayatta kaldı, inadına büyüdü.

Gençliğine de göz koydular

Ama duyguları buna razı gelmedi.

Gönlüne bir ateş düştü,

Bir gence aşık oldu,

Örtüsünün arkasından onunla bakıştı,

Sevgisini yüreğinde hissetti.

Kendine onu ne kadar çok sevdiğini fısıldadı

Mutluluk hayalleri kurarak evlendi.

Harcını gözyaşıyla yoğurduğu,

Kerpiç bir evde yuva kurdu.

Zaman hiç durmadı, hep ilerledi.

İki yavrusu oldu.

Kuru ekmek ve un çorbasıyla büyüttü onları,

Yokluk O’nun imtihanı oldu.

İsyan etmedi, sabretti.

Anne bir gün her anne gibi,

Kelebek olduğunu hatırladı,

Her kelebek ışığa doğru uçar,

Tüm kelebekler mutluluğu ışıkta yaşar.

Anne, ışığı

Gönül Dağı'nın gölgesinde yaşayan,

Merhametli Anadolu insanında gördü.

Ne fırtınadan korktu, ne de soğuktan.

Yavrularını yanına alıp,

Gönül Dağı'na doğru uçmaya başladı,

Uzun zaman uçtular,

 Amaday’dan, Tebriz’den geçtilee.

Tam Gönül Dağı'na yaklaştıklarında

Soğuk artık yol vermez oldu,

Kelebeğin kanatları buz tuttu.

Kanatlarını çırparsa kırılacaklarını anladı,

Yavrularıyla Belesor’a kondu.

Kanatları başladı kırılmaya,

Artık uçamayacağını anladı.

Çocuklarım uçsun diye tüm sevgisini onlara verdi,

Çoraplarını çıkardı ellerine sardı.

Kendisi karların içerisinde yattığı yerde,

Sonsuz ışık kaynağı bir nur gördü.

Ama uçacak kanatları yoktu,

İki melek geldi, ona kanat oldu.

Anne kelebek o nura uçtu,

Rabbine kavuştu,

Karlar ağladı, Gönül Dağı ağladı,

Her vicdan ağladı.

Anne kelebeğin hesabı yoktu,

Onun hesabı bize yazıldı.

Yakındaki bir ışık yavru kelebekleri gördü,

Onları alıp bağrına bastı.

 

Sadettin. KAŞIKÇI