DÖRT YAPRAKLI YONCA

        DÖRT YAPRAKLI YONCA

DÖRT YAPRAKLI YONCA

                       DÖRT YAPRAKLI YONCA 

 

                  Refik Halid Karay’ın kaleminden çıkan “Dört Yapraklı Yonca” romanı dört genç kızın lisede başlayan arkadaşlıklarını anlatır. 

Roman günümüzde de, ilgiyle okunan kitaplar arasındadır. 

Dört liseli kız olan; Somnur, Aslıhan, Yonca ve Emire, Dört Yapraklı Yonca cemiyetini kurar. Kurdukları cemiyetin amacı; dört kızdan herhangi birinin başı sıkıştığında, durumu iyi olan tarafından yardım edilmesidir. 

Dört kız birbirlerine namus sözü verip yemin eder. Dördünün de gözleri karşıya dikilmiş, göğüsleri ileride, ayakları hizaya gelmiş, 23 Nisan bayramı için hazırlıklar yaptıkları sırada öğrendikleri vaziyeti almışlardı. Evinde din terbiyesi ile yetişmiş olan Yonca, bu kadarı kâfi görmemişti ki en ciddi sesiyle sordu: Vallahi mi? Billahi mi? Yine hepsi cevap verdiler: Vallahi! Billahi! Merasim bitmişti; artık ‘Dört Yapraklı Yonca’ isimli yardımlaşma cemiyeti kurulmuş oluyordu." 

                Liseli kızların yirmi yıllık hayatını konu alan roman, bir çok olayı anlatmaktadır. Aile yaşantılarını, genç kızların hayat bakışlarını, evlilik üzerine kurdukları hayalleri, okula gitmek için bindikleri tramvayı, deniz otobüsünü yazar, ustalıkla romanın satır aralarına yerleştirir.       Somnur, üç kıza göre daha şanslı görünse de, kızların kaderleri birbirne çok benzer. 

Somnur’un, babası kaba saba, olduğu kadar yasa dışı işlerden edindiği paralarla zengin   olmuştur. Somnur babasını bu yüzden hiç sevmez, O’nu her zaman kaba bulur. Somnur, okula babasının özel şoförüyle gider. İçine kapanık olan bir kızdır, arkadaşlarını sürekli yaşadıkları köşke davet eder.   

Yonca taşradan geldiğinden dolayı yatılı olan okulda kalmaktadır. Kızların arasında en güzel konuşanadır. Bulduğu yonca, kurdukları cemiyetin adını taşımasına da vesile olmuştur. 

 Aslıhan küçük yaşta anne ve babasını kaybettiği için teyzesinin ve eniştesinin yanında kalır. Atalarının soyu Kırım hanlığına dayanır. Müfettiş olan amcasıyla senli benli konuşmak Aslıhan için normal hareketlerden biridir. Hareketlerinde ve tavırlarında serbest olan bu kız, hayatı çoğu kez ciddiye almaz. Odasındaki dağınıklık, giyim kuşamına da, yansır. 

Emire, banka müdürünün kızı olma vesilesiyle, duru bir hayat sürmektedir.  Diğer arkadaşlarına nazaran daha güzel ve alımlıdır. Gözlerinin rengi yüzüne daha da güzellik katmaktadır. Menekşe rengi gözlerine herkes hayranlıkla bakar. 

                 Dört liseli kız, okuldan mezun olmadan önce sık sık gittikleri Somnur’un köşkünde kendilerine özel konuşmalarla eğlenirler. Her biri yeni bir hayata atılacak olmanın heyecanı içindedir. 

Emire, doktor olmayı hayal ederken, diğer kızların hayalleri yoktu. Emire güzel olduğu kadar da çalışkandır. Bu dört kız, lise  yıllarını, kendilerine  özel ve has şekilde anlatırlar. 

                 Okuyucu romanın her satırını merak ederek okur. Romanın başlangıcıyla sonu aynı bitmeyecek olması da, ayrı bir merak konusudur. 

Kızlar birbirlerine verdikleri sözü tutma konusunda kararlıdır. 

Romanın bir başka özelliği de, yirmi yıllık zamanın trende mezun olduktan sonra giden Yonca’nın romanı mı, yoksa yazarın kaleme aldığı bir roman mı? 

Bu tamamıyla okuyucuya bırakılmıştır. 

                       Liseden mezun olan kızlar, tatilin tadını çıkarmaya başlar. Aslıhan, amcasıyla Emire’yi tesadüfen karşılaştırıp evlenmelerine vesile olur. Emire’nn doktor olma hayalleri biter. Kocası Feridun bakan olarak Ankara’ya taşınır. Emire’nin hayatı da tamamen değişir. Bakan ve yabancı diplomat eşleriyle öğle yemekleri, akşam baloları, kısaca yoğun bir yaşantının içinde kendini bulur.   

Aslıhan, serbest hayatına kaldığı yerden devam eder. Kız erkek ayrımı yapmadan arkadaşlarıyla denize gider. Pastanelerde vakit geçirir 

Somnur, kendi halinde çıkacak kısmetini bekler. Yonca’dan haber alamazlar. Gittiği günden beri arayıp sormayan Yonca, yolculuğuna devam ederken hayalleride kendisiyle birlikte gider. 

                             Bu romanda yazar farklı bir yazım şekli kullanmıştır. Dört liseli kızın okulda başlayan hayatlarıyla yirmi yıllık zaman dilimine yayılan hayatları arasındaki fark hemen göze çarpmaktadır. 

Yonca, liseden mezun olduktan sonra memleketine gitmek için trene biner. Arkadaşları onu tren garından yolcu eder. Ve Yonca’ya yolluk verirler. Yonca trende yolculuk edeceği kompartımana yerleşir. Arkadaşları ve lise yıllarını düşünür. Ve hayallerini kağıda dökmeye başlar. 

Yirmi yıllık süre Yonca’nın kurduğu hayaller mi, yoksa yazarın baştan sona kadar yazmış olduğu roman mı?